Dünyalık İçin Dini Kullananlar

Cemiyet Hayatımız

Hak dinlerin tebliğcisi olan peygamberler ve onların gerçek varisleri, tebliğ ve irşad hizmetlerini dünyevi bir karşılık için yapmamışlar, üstelik bu yolda maddî ve manevi her türlü fedakarlıkta bulunmuşlar, hayatlarını bile ortaya koymuşlardır.

Aslolan, fâni olan dünya ve dünyevi imkanları, bâki olan ebedî âlemi kazanmak için kullanmaktır. Fakat insanların çoğu, peşin olan azı, veresiye olan çoğa tercih etmektedir. “Onlar peşin olan dünya hayatını seviyorlar ve çetin bir günü (ahireti) arkalarına atıyorlar.” (İnsan, 27)

Dîni, dünyevî menfaatleri için kullananlar genellikle sahte sofular ve çıkarcı din adamlarıdır. Yüce Mevlâ bu hususu şöyle belirtiyor: “Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden pek çoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve insanları Allah yolundan çeviriyorlar.” (Tevbe, 34)

Hak dinlerin tebliğcisi olan peygamberler ve onların gerçek varisleri, tebliğ ve irşad hizmetlerini dünyevi bir karşılık için yapmamışlar, üstelik bu yolda maddî ve manevi her türlü fedakarlıkta bulunmuşlar, hayatlarını bile ortaya koymuşlardır. Peygamberler tarihi işkence edilen, öldürülen nice peygamberlere şahittir. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (sav), dâvasından vazgeçmesi için kendisine, mal, mülk, kadın ve makam teklif edildiğinde: “Güneşi sağ elime, ayı sol elime koysalar yine de bu davadan vazgeçmem” demiş, tebliğ görevini en ağır şartlar altında sürdürmüştür.

Âd kavmine gönderilen Hûd (as), Semûd kavmine gönderilen Salih (as), Lût kavmine gönderilen Lût (as), Medyen’e gönderilen Şuayb (as) tebliğ esnasında toplumlarına hep şunu söylemişlerdir: “Bu hizmete karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” (Şuara: 127, 145, 164, 180)

Hayatta en mukaddes değer dindir. Bu en mukaddes değeri çıkarlarına âlet edenler en değersiz kimselerdir. Ziya Paşa ne güzel söylemiş:

“Lânet ola ol mala kim, tahsiline onun,

Ya din ola, ya ırz veya namus ola alet.”

Âyet-i kerimede haham ve rahiplerden söz edilmekle beraber sözde müslüman din âlimleri de bu kapsam içindedir. Fikir ve gönül adamı Muhammed İkbal böyleleri için şunları söylüyor: “Dinin müftüsü fetva satıcısı oldu. Her cübbenin içinde bir tüccar gizlidir.” Bunları söylerken genelleme yapıyor değiliz. Zaten ayet-i kerimede de “Hahamlardan ve rahiplerden pek çoğu” denilmekte, istisnalara da işaret edilmektedir.

İNSANLARIN MALLARININ HAKSIZ ŞEKİLDE YENME YOLLARI

Tanınmış müfessir ve yazar Reşit Rıza bu ayeti tefsir ederken, insanların mallarının haksız şekilde yenme yollarını şöyle özetlemiştir.

1- Pek çok kişinin; âbid, sofu ve zahit olduklarına inandıkları zatlarla, ihtiyaçlarının giderilmesi, hastalarının şifa bulması için Allah katında aracı olmalarına karşı para vermeleri... Menfaat karşılığı olmaksızın dua etmek, duasının kabulünü ummak güzeldir. Fakat Allah’ın bazı insanlara özel yetki ve tasarruf hakkı tanıdığına inanmak, bunların doğrudan fayda ve zarar vereceklerini ummak, cehalettir.

2- Peygamberler, salihler ve âbidler adına yapılan kabir ve türbeleri gelir aracı yapanlara verilen paralar, bağış ve adaklar.

3- Sadece hıristiyan ve özellikle de katolik ve ortodoks papazlarının günah çıkarma adına aldıkları paralar. Erkek veya kadın, baş papaz tarafından kendisine günah çıkarma yetkisi verilen papaz veya rahibe geliyor. İşlediği günahları itiraf ediyor. Papaz veya rahip te belli bir ücret karşılığı onu affediyor. Kiliseye göre, papazın affettiğini Allah ta affediyor. Orta çağda günah çıkarma ücretleri müşterilere göre değişiyordu. Kralların, prenslerin, seçkinlerin, zenginlerin, aşağı tabakada olanların ücretleri farklıydı. Papazlar itirafçılara bağışlanma belgeleri veriyordu. Onlar da bu belgeleri üzerlerinde taşıyor, tabutlarına koyduruyorlardı. Protestanlık bir bakıma bu istismara başkaldırma hareketidir.

4- Haramı helal, helali haram kılmak için verilen fetvalar karşılığında alınan paralar. Bazı muhteris din adamları, güç ve iktidar sahiplerinin haksız tasarruflarına meşruiyet kazandırmak için keyfi tevillerle nasları tahrif etmekte, böylece menfaat için zalimlerin zulümlerine ortak olmaktadırlar. “Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur.” (Hûd, 113)

5- Dini kullanarak rüşvet almak. Bu konuda bazı sözde din adamları papaz ve hahamların izini takip etmektedir.

6- Dini tahrif ederek her çeşit faizi meşru göstermek. Bu, hıristiyan ve yahudi alimleri arasında yaygın bir husustur. Uydurma fetvalarla bazı faizleri helal, bazılarını da haram sayıyorlar. Mesela hahamlar yahudiler için, kardeşleri dışındakilerden faiz almayı mubah saymışlardır. Halbuki faiz kendileri için de kesinlikle yasaktır.

Papazlar da bazı faiz çeşitlerini mubah saymışlar. Yahudi hahamları gibi davranmışlardır. Papazların kurduğu cemiyetler vardır ki, bunların çoğu malları faiz geliridir. Bu cemiyetlerden biri Fransa’da bir banka kurdu. Sonra bankanın iflası ilan edilerek paralar batırıldı.

Orta çağda papazların para karşılığı cennetten arsa sattıkları malumdur. Para karşılığı günah çıkarıp cennetten arsa satanlarla, bizde yanmaz kefen satanların, filan tarikatın filan koluna mensup olanların doğrudan cennete gireceğini söyleyenler arasında pek fark olmasa gerek.

KÖTÜ İNSANLAR İRADELERİNİ HAKİM KILMAK İÇİN AHLAKI KULLANIR

Büyük müfessir Fahreddin Râzî baştaki ayetin tefsirinde özetle şunları söylemektedir:

Zamanımızdaki sahtekarların hallerine bakanlar görecekler ki, sanki bu ayet böyleleri hakkında nazil oldu. Asla dünyaya meyletmediklerini, halkla ilgilenmediklerini, melekler gibi masum şekilde nezih bir hayat sürdüklerini söyleyen böyle sahtekarlar, en ufak bir menfaat söz konusu olunca, onu elde etmek için adeta kendilerini parçalarlar, en âdi zillet ve alçaklığa katlanırlar.

Kilisenin dogmalarına karşı çıktığı için engizisyon tarafından yakılarak ölüme mahkum edilen Giordano Bruno (ö. 1600) şöyle söylemiş: “Allah, iradesini hakim kılmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için ahlâkı kullanırlar.”

Hangi dinden olursa olsun din önderleri her konuda, tebliğ ettikleri dinin kurallarına öncelikle kendileri uymalıdırlar. “Siz kitabı okuyup durduğunuz halde, kendisini unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz?” (Bakara, 44)

Din ticaret konusu değildir. Din hizmetinde pazarlık söz konusu olmaz. Bu konuda hesabîlik değil hasbîlik esastır. “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun. Onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” (Yasin, 21)

Dindarlık istikamet üzere dosdoğru olmayı gerektirir. İslamiyetin özü doğru iman, doğru ameldir. Haksız kazanç elde edenler cehenneme odun taşıyanlardır. Kazançların en kötüsü de din ve dini hassasiyetler kullanılarak elde edilen kazançlardır. Baştaki ayet-i kerimede de ifade edildiği gibi bu işe tevessül edenler genellikle âbid, zahid ve sahtekâr din önderleridir. Böylelerinin tuzağına düşmemek için dini doğru kaynaklardan, dürüst ve ehil alimlerden öğrenmek gerekir.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, 382. Sayı