Dünyanın En Mutlu İnsanları Burada Yaşıyor
Semâlar, nasıl ki yıldızlar ile kıyâmete kadar saltanatlı bir kudret ve azamet tecellîsi olarak kalacaksa, Kur’ân da insanlığın bir ikbâl ve istikbâl semâsı gibi “âyet” yıldızları ile parlayacak ve kıyâmete kadar yaşayacaktır. Bu cihetledir ki, cihânın en hayırlı ve mes’ûd insanları, Kur’ân gölgesi altında yaşayan ve onun hayat nûru ile beslenenlerdir.
Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî sıfatlarının bu âlemde kâmil mânâda üç tecellî mekânı vardır:
İnsan, Kur’ân ve kâinât...
İnsan, bütün esmâ tecellîlerinden nasîb almış bir varlık olarak âlemin özünü teşkîl etmiştir. Aynı esmâ tecellîlerinin kelâm hâlinde tecellîsi de Kur’ân’ı ifâde eder. Kur’ân, insana nazaran daha mufassaldır. Ancak özdeki beraberliğinden dolayı:
“İnsan ve Kur’ân, ikizdir…” buyrulmuştur.
Esmâ-yı ilâhiyyenin üçüncü tecellî mekânı olan kâinât ise, Kur’ân’ın bir nevî tefsîridir. Kâinat sessiz bir Kur’ân, Kur’ân da sesli bir kâinattır. İnsan ise -öz cevheri itibâriyle- bu sesli ve sessiz Kur’ân nûrları içinde kemâl bulan bir tecellî sultânı mevkiindedir. Bu bakımdan “insan, Kur’ân ve kâinat” tam bir tevhîd âilesidir.
Semâlar, nasıl ki yıldızlar ile kıyâmete kadar saltanatlı bir kudret yapısı olarak kalacaksa, Kur’ân da insanlığın bir ikbâl ve istikbâl semâsı gibi “âyet” yıldızları ile parlayacak ve kıyâmete kadar yaşayacaktır. Bu cihetledir ki, cihânın en hayırlı ve mes’ûd insanları, Kur’ân gölgesi altında toplanan ve onun hayat nûru ile beslenenlerdir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013