Dünya'nın Huzurunu Kaçıranlar Kimler?
Dünya'nın huzurunu kimler kaçırıyor? Dünyalık için ahiretlerini satanların acı akıbeti ne olacak? Bu Dünya'da nasıl yaşamalıyız? Ali Rıza Temel yazdı...
“Dünya sevgisi ve hırsı bütün hataların baş sebebidir” (Keşfül hafa H. No:1099) buyuran Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, aklı fikri dünyalık elde etmek olanların halini şöyle tarif ediyor: “Kimin emeli sadece dünya olursa, Allah onun işini kendi aleyhine darmadağın eder. Fakirlik korkusunu iki kaşının arasına yerleştirir. Dünyadan kazandıkları da sadece kaderinde yazılanlardan ibaret olur. Kimin de hedefi ahiret olursa Allah onun dağınık işini derleyip toplar. Zenginliği kalbine yerleştirir. Her şeye rağmen dünyadaki nasibi ona ulaşır” (Tirmizi, Kıyamet 30)
Ölümü, ebedi hayatı unutanlar, yüzü sadece dünyaya dönük bir hayat yaşayanlar dağınık, stresli ve telaşlı bir hayat yaşarlar. Arzuları sınırsız olduğu için dünyanın sınırlı imkânlarıyla tatmin olmazlar. Köşe dönme yarışı içinde mengene beygiri gibi döner dururlar. Yetecekle yetinmedikleri için kendilerine hiçbir şey yeterli olmaz. Tutuşturulmaya devam edilen ateş gibi tutuşturulan arzuları sönmek bilmez. Sahibini de, çevreyi de, dünyayı da yakar, dünyayı cehenneme çevirir.
DÜNYANIN HUZURUNU KAÇIRANLAR
Dünyamızı cehenneme çevirenler sadece dünya ve dünyalıkları hedefleyenlerdir. Kendileri doymadıkları ve mutlu olmadıkları gibi başkalarının huzur ve mutluluklarına da engel olurlar. Tuzaklardaki yemlere tamah eden aç kuşlar gibi kendilerini helâke sürüklerler. Mü’minlerin kanaat, tevekkül ve iç huzurlarından mahrumdurlar. Yüzmesini bilmeden denize dalan, çırpındıkça batan acemiler gibi kendi acı sonlarını hazırlarlar. Yüzmenin birinci kuralı telaşsız olarak kendini suya bırakmaktır.
Boğulan insanın cesedi su yüzüne çıkar. Çünkü telaş ve çırpınma bitmiştir. Tevekkül; gerekenleri yaptıktan sonra teslim olmalı, Allah’ın takdirine boyun eğmektir. Bir insanın rızkı da eceli de bellidir. Telaş ve acelecilikle bunları değiştirmek mümkün değildir. Hırslı ve telaşlı olanların eline yorgunluktan başka bir şey geçmez. Bunlar Mevlânâ’nın teşbihiyle kuşun gölgesini kuş zannedip avlamak için nefes nefese koşup ok atan sersem avcı gibidirler. Âhir ömürlerinde bir gölge peşinde koştuklarını fark ederler ve derin bir pişmanlıkla her şeyleri olan dünyadan hiçbir şey elde edemeden ayrılırlar. Bunlar hem dünyayı hem de ahireti kaybederler. “İşte apaçık kayıp budur.” (Hac, 11)
AHİRETLERİNİ SATANLARIN ACI AKIBETİ
Dünyalık için ahiretlerini satanların acı akıbeti şöyle haber veriliyor “İnkâr edip de kâfir olarak ölenler, dünya dolusu altını (azaptan kurtulmak için) fidye olarak verseler bile onların hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir.” (Al-i İmran, 91)
Onurlu bir hayat sürmek, başkalarına faydalı olmalı, alıcı değil verici olmak için çalışanlar için, dünya ebedi hayat kazanmaya vesiledir. Ahiretin tarlası olarak düşünüldüğünde, gaye değil vasıta olarak görüldüğünde dünya, asıl hedefe ulaştıran güzel bir binektir. O binek bizi taşıdığı ve bizim sırtımıza binmediği zaman nimettir, aksi halde çekilmez bir külfettir.
Akıllı kimse geçici olanın değil kalıcı olanın peşinden koşar. “Mal ve çoluk çocuk dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak salih ameller (yapılan işler) ise Rabbinin katında hem sevap bakımından daha hayırlıdır hem de ümit bakımından daha hayırlıdır” (Kehf, 46)
ASIL HAYAT AHİRET HAYATIDIR
Asıl ve dâimi hayat ahiret hayatıdır. Ahiret hayatı olmasa bu dünyanın, varlık ve hayatın hiçbir anlamı olmaz. Fâniyi anlamlı kılan bâki olandır. Sonu yokluk olan varlık yok hükmündedir.
Ölümle yok olmayan, daimî olan bir hayat asıl hedef olmalıdır. Dünyadaki bütün hesap ve planlar bu hedefe varmak için yapılmalıdır. Beşer olarak bizim ve bütün insanlığın rehberi olan Hz. Peygamber (s.a.v), Abdullah b. Mesud (r.a)’in bildirdiğine göre şöyle buyurmuştur; “Kim ki gam ve tasalarını bire indirir ve sadece ahiret tasasına gönlünde yer verirse, Allah onun dünyevi tasalarını da ortadan kaldırır. Kim de gam ve tasalarını dünyanın hallerine göre çeşitlendirirse, Allah onun vadilerden hangisinde helâk olacağına aldırış etmez” (İbn Mace, Mukaddime 23)
Ahireti, ebedi hayatı hedeflemeyen bir hayat akıllılar için sonuç itibariyle bir azap ve işkencedir. Ölüm ve ötesindeki aydınlığı göremeyenlerin dünyası karanlıktır. Böyleleri idam sehpasını seyreden bir mahkûm gibi hep kötü ve acı sonu düşünür. Böylece bütün sevinçler kedere, bütün zevkler acıya dönüşür. Yok olmanın, kaybetmenin ve kaybolmanın acısından daha büyük bir acı ve felaket düşünmez. Akılsızlık hayvanlar bir nimettir. Biraz sonra mezbahada kesileceğini bilse bir sığır ot derdine düşer mi? Akıllı insanlar geçmişi, hali ve geleceği düşünmek durumundadır. Bu insan olmanın gereğidir.
Ana gayeye odaklanmayıp detaylar peşinde koşanların iç ve dış dünyalarında ahenk ve bütünlük yoktur. Dağınık ve telaşlı bir hayat süren böyleleri huzurlu ve mutlu bir hayat süremezler. Çeşitli arzu ve hedeflerin peşinde şaşkın bir hayat sürerler. Pek çok efendiye köle olan kimse gibi kime hizmet edeceğini, kimi memnun edeceğini bilemez. Tek Allah’a kul olmayıp çeşitli putlara tapanların hali de böyledir. “Allah şöyle bir örnek veriyor: Bir adam var ki, onun birbiriyle çelişen birçok ortak efendisi var. Bir adamda var ki bir tek efendiye bağlıdır. Şimdi bu iki adamın durumları eşit olabilir mi” (Zümer 29)
Bir olan Allah’a iman, düşünce, gaye ve harekette birliği doğurur. Asıl hedef onun rızasını kazanmak, onun çizdiği yoldan yürümektir. “Allah’a ortak koşan kişi, gökten düşüp parçalanan ve kuşların kapıştığı yahut rüzgârın tenha bir yere sürüklediği nesnelerden farksızdır.” (Hac: 31)
İman ve gayede bütünlüğe eremeyenler, çeşitli arzu ve heveslerin sağa sola savurduğu, nereye gittiğini, ne yapacağını bilemeyen şaşkın kimselerdir. Böyleleri kendileri içinde, toplum içinde zararlı kimselerdir. İmanın tevekkülle teslimiyetin verdiği huzur ve mutluluktan mahkûm olanlar başkaları içinde mutsuzluk kaynağıdır.
EBEDİ SAADETİ HEDEFLEMEYENLER
Allah’ın rızasını, ebedi saadeti hedeflemeyenler geçici arzu ve heveslerin oyuncağı olurlar. Doyumsuzdurlar, gözleri gönülleri daima açtır. Aç gözlülükleri onları saldırgan ve saygısız yapar. Kazanmak için her yolu mubah görürler, haram-helâl, hak-hukuk tanımazlar. Dünyanın huzurunu kaçıranlar, kazanmak için başkalarının kaybetmesini bekleyenler, canavarlaşanlar bunlardır.
Nefislerinin, bayağı arzularının kölesi olmayanlar hem kendileri hem de başkaları için huzur kaynağıdırlar. “Bunlar, iman edenler ve Allah’ı anarak gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Rad 28)
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 460
YORUMLAR