Dünyanın Şekli Nasıldır?
Dünyanın şekli nasıldır? Dünyanın şekli ve hareketleri nelerdir?
Kur’ân-ı Kerîm’de dünyanın şekli ve hareketleri hususunda yer alan açıklamalar...
DÜNYANIN ŞEKLİ VE HAREKETLERİ
Kur’ân-ı Kerîm’de Dünyâ’nın yuvarlak olduğuna işâret eden pek çok âyet-i kerîme vardır. Bunların birinde:
“Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor!” (ez-Zümer, 5) buyrulmaktadır.
Bu âyette geçen tekvîr (يُكَوِّرُ) kelimesi, baş gibi kürevî bir cismin etrafında bir şeyi, meselâ sarığı döndürerek sarmak, daha açık bir tâbirle “dolamak” demektir.
Bu tekvîr tâbiri, yeryüzünde görülen bir gerçeği tasvir eder: Kendi mihveri etrafında dönen yerkürenin Güneş’e bakan kısmı, aydınlık, yani gündüz olur. Ancak, yerküre döndüğünden dolayı bu aydınlık kısım aynen devâm etmez. Hareket ettikçe aydınlık olan kısımlar karanlığa; karanlık olan kısımlar da aydınlığa bürünür. Yâni devamlı bir şekilde gece gündüzün, gündüz de gecenin üzerine dolanır. Bu da, yeryüzü sathının yuvarlak olduğunu gösterir. İşte âyette kullanılan tekvîr tâbiri, yeryüzünün kürevî şekilde olduğunu ve döndüğünü ifâde etmektedir.
Âlimler; “Sen dağları görür, onları hareketsiz, sâbit sanırsın. Hâlbuki onlar, bulutların yürümesi gibi yürümektedirler!” (en-Neml, 88) âyetini de, Dünyâ’nın döndüğüne işâret eden âyetlerden kabûl ederler.
Onların beyânına göre, âyet-i kerîme Dünyâ’nın döndüğünü, dönüş istikâmetiyle birlikte haber vermektedir. Yeryüzünün takrîben üç buçuk-dört km. üzerinde bulunan ana bulut kümelerinin dönüş istikâmeti, hava şartlarından bağımsız olarak dâimâ aynı istikâmettedir: Batı’dan Doğu’ya doğru… Dünyâ da aynı istikâmette dönmektedir.
Âyet-i kerîme başka bir hakîkate daha işâret etmektedir: Yeryüzündeki kıtalar, Dünyâ’nın ilk devirlerinde bir arada iken, her sene 1-5 cm. civarında farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılmaktadır.
KITALARIN KAYDIĞINI KİM KEŞFETTİ?
20. asrın başlarında Alfred Wegener’in yaptığı bu keşif, başta ciddiye alınmamış, ancak 1980’lerden sonra jeolojik bir hakikat olarak kabûl edilmiştir.[1]
GÜNEŞ VE AYIN ÖZELLİKLERİ
Ay ve Güneş’in durumlarıyla ilgili olarak da Yâsîn Sûresi’nde şöyle buyrulur:
“Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, Azîz ve Alîm olan Allâh’ın takdîridir. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tâyin ettik. Nihâyet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. Ne Güneş Ay’a yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir! Her biri (belli) bir yörüngede yüzerler.” (Yâsîn, 38-40)
PEYGAMBERİMİZ GÜNEŞ VE AY TUTULMASI OLDUĞUNDA NE YAPARDI?
Mîlâdî yedinci asırda Ay ve Güneş’in belli bir yörüngede sürdürdükleri dâirevî hareketlerini düşünmek bile mümkün değildi. Onların hareketleri hakkında bâtıl fikirler çoktu. Hattâ Hazret-i Peygamber’in oğlu İbrâhim vefât ettiği zaman Güneş tutulmuştu. Halk:
“–Hazret-i Peygamber’in oğlu vefât ettiği için Güneş tutuldu.” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber:
“–Ay ile Güneş, Allâh’ın varlığını (azametini ve kudretini) gösteren âyetlerdendir. Hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayâtından ötürü tutulurlar. Böyle bir durum gördüğünüz zaman, Ay ve Güneş açılıncaya kadar namaz kılın[2], duâ edin!” buyurdular. (Buhârî, Küsûf, 15)
[1] Power of Nature, National Geogrophic Socitey, Washington D.C. 1978, s. 12-13.
[2] Husûf (Ay tutulması) ve Küsûf (Güneş tutulması) namazları sünnet-i seniyyedir. Çünkü bunlar azamet-i ilâhiyyenin tezâhürleridir. Güneş ve Ay’ın ilâhî kudret akışları içinde devâm edip gittiğini göstermektedir. Kılınan namaz ise, Cenâb-ı Hakk’a sığınma ve O’na şükretmenin bir nişânesidir. İnsan tefekkür etmelidir ki, Ay ve Güneş olmasa, gecemiz ve gündüzümüz karanlıklar içinde kalır, Cenâb-ı Hakk’ın onlarda yarattığı nîmetlerden istifâde edemezdik.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları