Dünyayı Fethetmenin Sırrı

Dünyayı Fethetmenin Sırrı
Hizmet

Mânevî fetih ordusu olan velîler, gönül âlemlerinin zenginliğini, yeni fethedilen ülkelerin her karış toprağına olduğu kadar, insanların kalplerine de nakşetmişlerdir.

Yeni fethedilen topraklarda yaşayan gayr-i müslimler, İslâm toplumunun ahlâkına, bilhassa da merhamet ve şefkat duygularına hayran kalmış ve bu keyfiyet de, onların İslâmʼla şereflenmelerini kolaylaştırmıştır.

Enes’in (ra) bildirdiğine göre:

“Rasûlullah, Muhâcirlerin ve Ensârʼın, (namaz erkânını) kendisinden yakînen görüp öğrenebilmeleri için, hemen peşinde namaza durmalarını isterdi.” (İbn-i Mâce, Salât, 44)

Bu sebeple sık sık şöyle buyurmuşlardır:

“Benden gördüğünüz gibi namaz kılınız.” (Buhârî, Ezân, 18)

Sehl bin Sa’d (ra) da şöyle anlatmaktadır:

Rasûlullah minber üzerinde ayağa kalkarak kıbleye yöneldi, tekbir aldı, insanlar da kalkıp arkasında namaza durdu... Namazı bitirince insanlara döndü ve:

“Ey insanlar! Bana uymanız ve nasıl namaz kıldığımı öğrenebilmeniz için böyle yaptım.” buyurdu. (Buhârî, Salât, 18; Müslim, Mesâcid, 44)

Geçen as­rı­n ön­de ge­len İs­lâm âlim­le­rin­den Mu­ham­med Ha­mi­dul­lâh’ın şöyle bir ifâdesi vardır:

“Ba­tı top­lu­mun­da hris­ti­yan­la­rı İs­lâmʼı kabule sevk eden, fı­kıh ve ke­lâm âlim­le­ri­nin gö­rüş­le­ri de­ğil, daha ziyade İbn-i Ara­bî ve Mev­lâ­nâ gi­bi tasavvuf ehlin­in hâlleridir.

İSLÂM'A HİZMET EDECEK EN GÜÇLÜ SİLAH

Bu­gün de Orta Asya, Av­ru­pa ve Af­ri­ka’da İs­lâm’a hiz­met ede­cek olan, ne kı­lıç ne de akıl­dır; yalnız kalp, yani ta­sav­vuf­tur. Çünkü hem Haz­ret-i Pey­gam­ber Efendimiz ve ashâbının, hem de mutasavvıf İslâm büyüklerinin yo­lu, ne ke­li­me­ler üze­rin­de uğ­raş­mak ne de mâ­nâ­sız şey­ler­le meş­gûl ol­mak­tır. Bilâkis in­san ile Al­lah ara­sın­da­ki en kı­sa yol­da yü­rü­mek­, yani şah­si­ye­tin ge­liş­ti­ril­me­si yo­lu­nu ara­mak­tır.”

Velhâsıl, insana öğretilen hususların, nazariyatta, satırlarda ve sözlerde kalmaması ve hayata intikâl edebilmesi için dâimâ örnek şahsiyetlere ihtiyaç vardır. Bugün eğitim sahasında en çok eksikliğini hissettiğimiz usûl de budur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011