Düşmanlarının Bile Gıpta İle Baktığı Müslümanlar
Asr-ı saadet döneminde sahabeler Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) el-emîn ve es-sâdık sıfatlarından nasîb almışlardı. Müslümanların bu güzel ahlâkına düşmanları bile gıpta ile bakıyor ve îtimâd ediyorlardı.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke Fethi’nden sonra Huneyn’de elde edilen ganimetlerden kalbini İslâm’a ısındırmayı istediği kimselere bol bol verince, Ensâr’ın gençleri bu durumdan rahatsız olup:
“–Bu hayret verici bir şey doğrusu! Kılıçlarımızdan hâlâ (Kureyş’in) kanları damlıyor, buna karşılık ganimetlerimiz onlara veriliyor!” demişlerdi. Bu sözler Peygamber Efendimiz’e ulaşınca Ensâr’ı topladı:
“–Sizden bana ulaşan sözler de nedir?” buyurdu.
ONLAR YALAN SÖYLEMEZLERDİ
Ensâr-ı kirâm, son derece mahcup oldular. Başlarını önlerine eğerek:
“–Evet, aynen size ulaştığı gibi oldu.” dediler. Çünkü onlar yalan söylemezlerdi. (Müslim, Zekât, 134)
Hazret-i Enes -radıyallâhu anh- da şöyle der:
“Vallâhi size anlattıklarımızın tamamını, doğrudan Allah Rasûlü’nden duymuş değiliz (Biz Rasûlullâh’ın hadîs-i şerîflerini birbirimizden de öğreniyorduk). Fakat biz birbirimize hiç yalan söylemezdik.” (Heysemî, I, 153)
Müslümanların bu güzel ahlâkına düşmanları bile gıpta ile bakıyor ve îtimâd ediyorlardı. Uhud Harbi sonrasında düşmanların lideri Ebû Süfyan uzaktan:
“–Ey Ömer! Sana Allah adına and veriyorum, biz Muhammed’i öldürdük mü?” diye merakla sordu. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“–Vallâhi hayır! Öldürmediniz! Şimdi o, senin söylediklerini dinliyor!” dedi.
MÜŞRİĞİN MÜSLÜMANIN ŞAHSİYETİNE İTİMADI
Ebû Süfyan:
“–Sen bana göre, Muhammed’i öldürdüğünü söyleyen kendi adamımız İbn-i Kamia’dan daha doğru sözlü ve daha iyisindir!” dedi. (İbn-i Hişam, III, 45; Vâkıdî, I, 296-297; Ahmed, I, 288; Heysemî, VI, 111)
Burada müthiş bir manzara sergilenmektedir. Bir müşrik, kendi saflarında savaşan bir müşriğin değil, kılıç kılıca geldiği bir müslümanın şahsiyetine îtimâd etmiştir. Zira insan, şahsiyet ve karaktere hayrandır ve şahsiyetli, karakterli kişilere îtimâd eder.
Yemen halkı, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gelip:
«–Bizimle birlikte birini gönder de bizlere Sünnet-i Seniyye’yi ve İslâm’ı öğretsin!» diye ricâda bulunmuşlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de Ebû Ubeyde bin Cerrâh’ın elini tutup:
«–Bu, şu ümmetin güvenilir (emin) kişisidir!» buyurdu ve Yemenlilerle birlikte onu gönderdi.” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 54; Ahmed, III, 146)
Bu hâdise de, doğru ve güvenilir bir şahsiyete sahip olmanın, kişiyi Peygamber iltifâtına mazhar kılan ulvî bir vasıf olduğunu açıkça göstermektedir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları