Düşünmez misiniz İbret Almaz mısınız?
Olaylara ibret nazarı bakmanın önemi nedir? Müslüman konulara nasıl bakar, nasıl yorumlar ve gündeme alır? Nelere ibret nazarı ile bakmalı ve farkında olmalıyız?
İbret; görülen bir hâdisede, şâhit olunan bir manzarada zâhire takılıp kalmamak, perde arkasına geçip bâtına, orada saklı derin mânâya ulaşmaktır.
Cenâb-ı Hak, birçok âyet-i kerîmede;
“Görmezler mi?”
“Bakmazlar mı?”
“Görmediniz mi?” diyerek bu hususa dikkatimizi çeker.
Bugün insanlar geçmiş milletlerden kalan harâbeleri dolaşıyorlar. Lâkin onların başına gelenlerden ibret alıyorlar mı?
İnsanlar; salgın hastalıkları, depremleri, yangınları, tsunamileri görüyor, ekranlardan seyrediyorlar, lâkin ibret alıyorlar mı? Bütün bunların arkasındaki sonsuz kudreti ve bütün bu âfetlerin ötesindeki kıyâmeti tefekkür edebiliyorlar mı?
KAÇACAK BİR YER VAR MI?
Dünyada bu âfetlerden kurtulanlar olabiliyor. Âhirette ise kaçacak bir yer yok!..
Bu hâdiseyi, insanın kıyâmetteki şaşkınlığını Kur’ân-ı Kerim ne güzel ifade eder:
“O (zor) gün insan;
«–Kaçacak bir yer var mı?» der.” (el-Kıyâme, 10)
Heyhât! Âhirette kaçacak yer yoktur!
Ancak dünyada iken kaçma imkânı var. O da ölmeden önce;
“Allâh’a kaçın / koşun!” (ez-Zâriyât, 50) âyetinde beyân edilen hakikattir. Yani kulluğa koşarak Allâh’a sığınmaktır.
İbret derslerini alabilmek, hâdiselerin sırrına nâil olabilmek için, kalbin vahiyle âhenk teşkil etmesi zarûrîdir. Bu âhengi teşkil edebilmek için, her hâlükârda kul kendisini şöyle muhasebe etmelidir:
–Acaba ben Allah rızâsında mıyım?
Bu muhasebe içinde olmak yerine gaflet üzere yaşayanlar, şeytana arkadaşlık ederler. Şeytan da onları önlerinden, arkalarından, yanlarından, içlerinden ve dışlarından, her bakımdan çepeçevre görünmez kementlerle sarmalar, esâreti altına alır ve iki cihanda da zebun, rezil ve perişan eyler.
İbret nazarımızın kuvvetlenmesi için Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ölümü çokça tefekkür edip zikretmeyi emretmiştir.
Hazret-i Mevlânâ der ki:
“Mezarlığa git de, orada birazcık sessizce otur. Oradaki dilsiz, dudaksız konuşanları, susmuş oldukları hâlde söz söyleyenleri gör!”
O sessiz feryatlara benzer ifadeleri, Kur’ân-ı Kerim cehennemlik bir kişinin, mahşer pişmanlığı içindeki sözleri olarak bizlere şöyle duyurur:
“Kitabı sol tarafından verilene gelince, o şöyle feryâd eder:
«–Keşke bana kitabım verilmeseydi de hesâbımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke ölümle yok olup gitseydim! Malım-servetim bana hiç fayda sağlamadı! Saltanatım, gücüm kuvvetim de benden koptu, yok olup gitti.»” (el-Hâkka, 25-29)
Ecdâdımız; camilerin önlerine kabirler koymuşlar, kabristanlar için şehrin görünen yerlerini seçmişler, böylece her dâim ölümden ibret alınmasını sağlamaya gayret etmişlerdir.
Bir Hak dostu, ibret nazarını en güzel şekilde anlatan şu tavsiyelerde bulunur:
“Zaman zaman hastahânelere giderek hastaları ziyaret et! O muzdaripler gibi hastalıklara müptelâ olmadığını ve üzerindeki sıhhat nimetini düşünerek hâline şükret!
Zaman zaman hapishânelere giderek oradaki mahkûmların bin bir ızdırapla dolu zindan hayatlarını tefekkür et! Cinayetlerin bir anlık öfke veya cinnet neticesinde işlendiğini, diğer taraftan mazlum olarak hapse düşüp o cefâya katlananların da bulunduğunu, onların yerinde kendinin de olabileceğini düşün! Allah Teâlâ seni bu hâle düşmekten muhafaza ettiği için O’na şükret! Oradakilerin selâmeti için de duâ et!
Sonra kabristanlara git, oradaki mezar taşlarından hâl lisânıyla yükselen sessiz feryatları dinle! Ömür nimetini kaybettikten sonra pişman olmanın bir fayda vermeyeceğini düşün! Vakitlerinin kıymetini bil! Mezarda yatanlar için duâ ve istiğfâr et! Ve bundan sonraki günlerini daha çok hamd, şükür ve zikir ile değerlendirmeye çalış!”
İbrete vesile olmayan boş bakışlar kalbi meşgul edeceğinden, ecdâdımız; gözler ayak ucunda olacak şekilde yürümeyi yürüyüş âdâbı olarak benimsemiştir.
Zamanımızda sokakların ve ekranların perişan hâli; bakışların haramlara, şeytânî vitrinlere kaymasına maalesef çok müsait durumdadır. Bu sebeple nazar ber kadem / bakışın ayak ucunda sâbitlenmesi hakikati, günümüzde çok daha büyük bir zarûret hâlini almıştır.
Cenâb-ı Hak; Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in tamamlamak üzere gönderildiği ahlâk-ı hamîdeyi, nezâket, zarâfet ve âdâbı yaşamayı ve yaşatmayı cümlemize nasip buyursun.
Bizleri kötü huylardan, gaflet ve nâdanlıktan muhafaza eylesin. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234