E-oruç Nedir? E-oruç Nasıl Tutulur?

Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanan aylık dergide, Ramazan orucuyla "e-oruç"un birleştirilmesi önerilerek, internette harcanan vaktin aile ve yakınlarla geçirilmesi tavsiyesinde bulunuldu.

Farklı bir zamanda yaşıyoruz. Özellikle yaşadığımız son yüzyılda insanlık tarihinde başdöndürücü gelişmeler oldu. Bu gelişmeler daha çok bilginin teknolojiye dönüştürülmesi alanında gerçekleşti. Yeni teknolojiler yaşamımızın birçok alanına girdi ve hayatımızı şekillendirdi. İş makinalarının ve yeni ulaşım imkânlarının getirmiş olduğu kolaylıklar, tıptaki teşhis ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi, diğer yandan iletişim ve medya alanındaki yenilikler bu değişikliklerin en önemlilerini oluşturmakta.

Bütün bu gelişmeler hayatımıza sadece kolaylıklar sağlamakla kalmayıp aynı zamanda birtakım sorunları da beraberinde getirdi. Bunların bir kısmı bu teknolojileri yanlış ve kuralına uygun olmayan bir şekilde kullanmaktan kaynaklanmakta, diğer kısmı ise teknolojinin doğal kullanımından dolayı ortaya çıkmaktadır. Mesela trafik kurallarına uymamaktan dolayı ortaya çıkan trafik kazalarında insanlar ölebilmekte; diğer taraftan motorlu taşıtlar, kuralına uygun olarak kullanılsa bile hava kirliliğine sebep olmakta ve birçok insanın solunum yolları hastalıklarından dolayı hayatlarını dolaylı yoldan kaybetmesine yol açmaktadır.

SANAL DÜNYADA GEÇİRİLEN YARIM ÖMÜR

Bu bilinen durumlar dışında özellikle son yıllarda elektronik medya başlığı altında televizyon, internet ve cep telefonu gibi iletişim alanındaki teknolojiler günlük hayatımızı yoğun olarak etkilemekte ve sosyal ilişkilerimizi derinden şekillendirmektedir.

'We Are Social' ekibinin 2017 yılında yapmış olduğu araştırmaya göre Türkiye nüfusunun %60'ı -bu da 48 milyon kişiye tekabül etmekte- zamanının her gün ortalama 3 saatten fazlasını sosyal medyada geçirmektedir. Yine bu 48 milyon kişinin %87'si ise sosyal medya dışında internette 3 saat 45 dakika kalmaktadır. Bu da bir günde yaklaşık 7 saate tekabül ediyor. Bu rakamlar ise bize ülke nüfusumuzun neredeyse yarısının günde yaklaşık 7 saatini yani gününün yaklaşık üçte birini internette geçirdiğini gösteriyor. Eğer bir günün içerisinden uyku ve temel ihtiyaçlara ayrılan zaman çıkarılırsa ki bu uyanık kalınan ve ömrün kullanılabilecek yarısına tekabül ediyor. Sanal dünyada geçirilen yarım ömür: Müthiş bir şey!

Danışmanlık kuruluşu Deloitte'un 'Global Mobil Kullanıcı Araştırması'na göre 33 ülke arasında günde en sık cep telefonuna bakılan ülke Türkiye. Günde cep telefonuna bakma oranı Rusya'da 37 defa, Almanya'da 38 defa iken Türkiye'de 78. Yine gece yataktayken telefonuna en fazla bakan Türkler. Avrupa'da cep telefonu kullanıcılarının %40'ı, Türkiye'deki kullanıcıların ise %85'i yatakta cep telefonu kullanıyor. Yine sabah kalkıldığında telefonunu kontrol edenler Avrupa‘da %13 iken Türkiye‘de bu oran %23. Türk kullanıcıların %66'sı ise telefonlarını gereğinden fazla kullandıklarını ve %50'si ise bu kullanımı sınırlamaya çalıştıklarını ifade ediyor. Yine aynı çalışma Türkiye'deki insanların her 13 dakikada bir cep telefonlarını kontrol ettiklerini de söylüyor.

GENÇLER SOSYAL MEDYADA GÜNDE 3 SAAT HARCIYOR

Bilindiği gibi internet ve ona ulaşmak için en yoğun olarak kullandığımız cep telefonu çok amaçlı kullanılmakta. Resmî işlemlerden iş müracaatlarına, bilet alımlarından hava durumu gibi bazı konularda bilgi edinmeye kadar birbirinden farklı alanlarda kullanıyoruz. İnterneti, e-posta, e-devlet, e-nabız, e-okul, e-randevu, e-ikametgâh, e-kurs, e-öğrenim vd. ile artık hayatımız tamamen 'e-lenmek' üzere. Elbette bu tür kullanımlara -hele hele bir de yapılan işlemler hızlı bir şekilde gerçekleşerek hayatımızı kolaylaştırıyorsa- prensip olarak karşı gelmek ve tümüyle reddetmek anlamlı değil. Teknoloji düşmanlığı yapmak, tamamen internet ve sosyal medya kullanımına karşı gelmek gibi bir niyetimiz yok. Lakin nüfusumuzun yarısı -ki o da en verimli olması gereken genç nüfusumuz- sosyal medyaya günde 3 saatini ayırıyorsa ve bu zamanın da genelde önemsiz kişilerin önemsiz işlerine bakarak ve 'layklayarak' geçtiği düşünülürse bu, üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir durumdur.

İşte tüm bu kaygı verici gelişmelerin öncelikle farkında olmak ve daha sonra da buna bir tavır almak gerektiğini düşünmekteyiz. Peki bu nasıl mümkün olabilir? Kanaatimce bu e-oruç'la mümkün olabilir. e-orucun çıkış noktası, felsefesi nedir, ne olmalıdır? Nasıl bir fonksiyona sahip olabilir ve bize orucun hayatımızın merkezine oturduğu Ramazan'ın şu mübarek günlerinde ne getirir? Belki e-oruç şöyle tarif edilebilir:

E-ORUÇ NEDİR?

• Öncelikle elalemin yediği yemeği ya da gezdiği yerleri layklamakla zaman geçirmek yerine, yemek yiyemeyenleri düşünmek veya maddi imkânsızlıktan dolayı gitmesi gereken ya da gitmek istediği yerlere gidemeyenleri dikkate almak.

• Diğer taraftan yüzlerce ya da binlerce kilometre ötede hayatta hiç tanımadığımız ve görüşmediğimiz bir kişi ile saatlerce vakit geçirmek yerine, her gün karşılaştığımız insanlarla ya da komşumuzun hâliyle hemhâl olmak.

• Oynamaktan artık beynimizin uyuştuğu oyunlarda bir üst levele nasıl çıkacağım kaygısından ziyade, hâlihazırdaki nefsimizin seviyesini nasıl bir üst makama çıkaracağımızı düşünmek.

• Oyun sitelerinde saatlerce kalarak onlarca insan öldürmek yerine, kendi çocuğumuzla, kardeşimizle ya da komşunun yanlız çocuğuyla oyun oynamak ve ona yaşamı ve yaşatmayı öğretmek.

• Boynunu bükerek dakikalarca anlamsız balonları cep telefonunda patlatmak yerine, boynu bükük Suriyeli bir çocuğa içinde ümitler olan uçan bir balonu hediye etmek.

• 'Cool' olmak için son model cep telefonu alarak önce borçlanıp sonra gece gündüz çalışarak çift mesai yapmak yerine, 'kul' olmak için çift mesai yapıp gece gündüz çalışmak.

• Cep telefonuna akşam bakarak o gün kaç adım attığına bakmak yerine, o günün akşamında doğruya, iyiye ve güzele doğru kaç adım attığına bakmak.

• İftar ve sahur gibi özel zamanlarda sevdiklerimizle bir araya geldiğimizde cep telefonumuza kilitlenmek yerine, cep telefonlarını kapatıp bu nadide zamanlarda onların yüzüne bakmak, tebessüm etmek ve onların gönüllerine kilitlenmek.

• Tanımadığımız ve görüşmediğimiz onlarca kişiden gelen 'hayırlı cumalar' mesajına bakmak yerine, telefonu kapatarak cuma günü hutbeyi can ve iman kulağıyla kalpten dinlemek.

• Bizi beğenenler olarak kabul ettiğimiz, ismini bilmediğimiz, yüzlerini görmediğimiz takipçilerimizin sayısını artırmak yerine, tanıdığımız ve bildiğimiz insanların bizi sevmelerini, örnek alarak takip etmelerini sağlamaya çalışmak.

• Bu insanların layklarını arttırmak yerine, gördüğümüz ve dokunduğumuz insanların takdirini arttırmaya çalışmak ve duasını almaya çalışmak.

• İnternet tarayıcımızın en son versiyonunu indirip sanal alemden dünyaya bakmak ve onu anlamaya çalışmak yerine, Sevgili Peygamber‘in raftaki tozlanmış siyerini indirip okuduktan sonra dünyaya bakmak ve dünyayı anlamaya çalışmak.

• Uçsuz bucaksız internet dünyasıyla saatlerce online hâlinde kalmak yerine, rahmeti uçsuz bucaksız olan ve sonunda kendisine döneceğimiz yaratıcıyla kalbi olarak online olmaktır e-oruç.

İNTERNETİ KULLANMAYA NE KADAR İHTİYACINIZ VAR?

Bu e-orucu tarif denemelerinden sonra acaba e-orucun ramazan ayında bize neler verebileceğini, davranışlarımızı nasıl etkileyebileceğini sorabiliriz. Şu özel günlerde güzel insanlara tavsiyem; ramazan orucuyla e-orucu birleştirerek tutmaları, e-orucu tutarken internet ve cep kullanımına gerçekten ne kadar ihtiyacımızın olduğu sorusunu sormaları.

Ramazan orucuyla her gün üç öğün yediğimiz ve yemeden duramadığımız yemeklere gerçekten ne kadar ihtiyacımız olduğunu sormamız gibi. E-oruç tutarken sadece ne kadar ihtiyacımız olduğu sorusunu sormakla kalmayalım, aynı zamanda bu kullanımı ve tüketimi ihtiyacımız olduğu kadarına indirmeyi deneyelim.

Tıpkı ramazanın ortasında, başında yediğimizden daha az yiyerek, doyup sofradan kalktığımız gibi. e-oruç tutarken bunun da ötesine giderek medya kullanımımızı azaltarak tasarruf ettiğimiz zamanımızı ibadet, okuma, insanları ziyaret edip hâl hatır sorarak onların hâlleriyle hâllenmemizi sağlayalım. Tıpkı ramazanda uzun zamandan beri bir araya gelmediğimiz  zengin, fakir, eş dost insanlarla bir iftar sofrasında bir araya geldiğimiz ve hemhâl olduğumuz gibi.

Bütün bunları yaparken de ilgili soruları doğru olarak sormamız gerekiyor. Burada interneti ne kadar kullanmak istiyorum değil, "interneti ne kadar kullanmaya ihtiyacım var?" sorusunu sormalıyız. Yine aynı şekilde hangi cep telefonunu istiyorum değil, hangi cep telefonuna ihtiyacım var sorusunu sormak önemli.

Kaynak: Prof. Dr. İlhan Kılıç, Diyanet Aylık Dergi, Mayıs-2018

İslam ve İhsan

ÖMÜR ORUCU NEDİR, NASIL TUTULUR?

Ömür Orucu Nedir, Nasıl Tutulur?

RAMAZAN VE ORUCUN FAZİLETİ

Ramazan ve Orucun Fazileti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.