Ebedî Hüsran Sebebi
Gönlün muhabbetini, şevk ve heyecanını yitirmesi ebedî hüsran sebebidir. Peki gönül muhabbetini nasıl yitirir? Ebedî saâdetin yolu nedir?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Hükm-i Kurʼânʼla âmil olmak, aceb[1] saâdettir,
Hubb-i dilden zâil olmak, aceb şekāvettir…[2]
“Ebedî saâdetin yolu, Kurʼânʼın hükümleriyle âmil olmaktır. Bu hususta gönlün muhabbetini, şevk ve heyecanını yitirmesi ise ebedî hüsran sebebidir.”
Unutmamak îcâb eder ki Kur’ân-ı Kerîm, bir fânînin eseri değil, Kâinâtın Hâlıkı’nın biz âciz kullarına büyük bir lûtuf olarak bahşettiği bir hidâyet rehberidir. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm’den lâyıkıyla istifâde edebilmek için, Mushaf-ı Şerîf’in kapağını müstesnâ bir edep, hürmet, tâzim ve muhabbet duygularıyla açmalıyız. Onu bizlere Âlemlerin Rabbiʼnin gönderdiği şuuruyla ve âdeta yeni nâzil oluyormuş gibi müstesnâ bir şevk ile okumalıyız.
Onu okurken;
“Acaba Cenâb-ı Hakkʼın rızâsını nasıl tahsil edebiliriz, Oʼnun muhabbetine nasıl mazhar olabiliriz?” suallerine cevap bulma arzu ve iştiyâkıyla dolu olmalıyız.
İşte bu takdirde Kurʼân;
‒Hânelerimize huzur,
‒Gönüllerimize sürur,
‒Hayatımıza rahmet,
‒İşlerimize bereket,
‒Sadrımıza şifâ,
‒Rûhumuza gıdâ olur.
Tarih şâhittir ki fert ve toplumları kemâle erdirerek maddî-mânevî zirvelere yükselten; Allâhʼın Kelâmıʼna samimiyet ve sadâkatle bağlılıktır. Zira Kurʼân azizdir, izzet bahşeder. Asr-ı saâdetten beri Kurʼânʼa gönül verenler âbâd olmuş; bunun zıddına, ona sırt dönenlerse berbâd olmuşlardır. Kurʼânʼdan uzaklaşmak, hem dünyada hem de âhirette ilâhî rahmetten mahrûmiyet sebebidir.
Tarihî bir misâl kabîlinden şunu da zikredelim ki; Osmanlı’nın hiçbir İslâm devletine nasîb olmayan altı yüz küsur senelik ihtişâmı, asıl Kurʼân-ı Kerîmʼe gösterdiği hürmetten ve mâneviyâta verdiği kıymetten kaynaklanmıştır.
Osman Gâzi’nin, meşhur rivâyete göre, misafir kaldığı bir odada Kur’ân-ı Kerîm bulunması sebebiyle geceleyin ayağını uzatıp yatmaması; Yavuz Sultan Selim Hân’ın mukaddes emânetleri büyük bir tâzîm ile İstanbul’a getirip, kırk hâfız tâyin ederek onların başında asırlarca sürecek bir sûrette kesintisiz olarak Kur’ân-ı Kerîm okutması ve daha nice edep, hürmet ve muhabbet tezâhürleri, Osmanlı Devleti’nin dillere destan büyüklüğünün mânevî sâiklerindendir.
Ecdâdımız Osmanlı, Kurʼân-ı Kerîmʼe cân u gönülden râm olup onu baş tâcı ettiği müddetçe, izzet ve şerefle âleme nizam verdi. Buna mukâbil, Lâle devri ve Tanzîmatʼta olduğu gibi o rûhâniyetten uzaklaşarak ten plânına, yani nefsâniyete dönüldükçe, ilâhî rahmet ve nusret de üzerlerinden kalkmaya başladı.
Cenâb-ı Hakkʼın şu îkâzı ne kadar ibretlidir:
“Andolsun, size öyle bir Kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?!” (el-Enbiyâ, 10)]
Cenâb-ı Hak, yüce kitabımız Kurʼân-ı Kerîmʼi lâyıkıyla idrâk edip muktezâsınca yaşayabilmeyi, kıyâmet günü de onun güzel şâhitliğine ve şefaatine erebilmeyi, cümlemize nasip ve müyesser eylesin.
Şu fânî âlemde, Kur’ân neslinin devamına medâr olacak hayırlı hizmetlerde bulunabilmeye, cümlemizi muvaffak kılsın.
Vatanımızı, milletimizi ve İslâm âlemini yeniden Kur’ân ahlâkıyla azîz eylesin.
Âmîn!..
Dipnotlar:
[1] Aceb: Acâyip, hayret edilecek şey.
[2] Şekāvet: Şakîlik, eşkıyâlık, uhrevî bakımdan kötü hâllilik, âkıbet bedbahtlığı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Ağustos, Sayı: 450
YORUMLAR