Ebedi Kurtuluş Yolu Nedir?
Mü’min, bir ebediyet yolcusudur. Peki ebedi kurtuluş yolu nedir? İşte cevabı...
Tehlikelerle dolu bir sonsuzluk yolculuğunda menzil-i maksûda yani cennete varabilmesi için dünyada sırât-ı müstakîm üzere yaşaması gerekir.
Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri bunu ne güzel ifade eder:
“Sırat köprüsü (mecâzen) kıldan ince, kılıçtan keskindir. Dünya hayatında İslâm’ı yaşamak da böyledir. İslâm’ı tam olarak yaşamaya gayret etmek, Sırat köprüsünden geçmek gibidir. Burada nefse karşı mücadele güçlüğüne katlananlar, orada Sırât’ı kolay ve rahat geçeceklerdir.”
Bu yol zorludur. Rabbimiz Fâtiha-i şerîfede bize dâimâ istikamet duâsı yaptırmakta, sürekli;
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ
“Bizi sırât-ı müstakîme / dosdoğru yola eriştir!” diye niyâz ettirmektedir.
Sırât-ı müstakîm Cenâb-ı Hakk’a giden yoldur.
İşte bu yolun, yani Sırât-ı müstakîmin rehberi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e Allah Teâlâ;
“Sen şüphesiz peygamberlerdensin. Sırât-ı müstakîm (istikametli, dosdoğru yol) üzerindesin.” (Yâsîn, 3-4) buyurmaktadır.
Yine âyet-i kerîmede buyurulur:
“De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
De ki: Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin!
Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (en-Nisâ, 59)
Peygamberimiz ve O’nun izindeki sâlih insanlara ittibâın, mü’minleri nasıl koruduğuna dair şu hadîs-i şerif de mânidardır:
“Ehl-i beytim Nûh’un gemisi gibidir, kim ona binerse kurtulur, kim ondan geri kalırsa boğulur.” (Hâkim, Müstedrek, II, 373/3312)
Hazret-i Mevlânâ, bu hadîs-i şerîfi edebî bir lisan ile şöyle şerh eder:
“Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:
«Ben hayat şartlarının getirdiği felâketlere, tûfanlara karşı, başa gelen belâlara karşı bir gemiyim. Ben ve ashabım Nûh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, binerse kurtulur.»
Sen Allah dostu olan sâdıklarla beraber oldukça; çirkinlikten, kötülükten uzak kalır, gemiye binmiş gibi olur, gece-gündüz Hakk’a doğru yol alırsın. Cenâb-ı Hakk’ın rûhânî himayesi altında olursun, gemide yattığın hâlde bile gafletten kurtulursun.
Zamanın peygamberi demek olan ve peygamberlerin vârisleri sayılan velîlerden ayrılma; kendi hünerine, kendi bilgine pek güvenme!
Arslan bile olsan kılavuzsuz yola çıkma; gurura kapılır, kendini görür, yoldan çıkar, dalâlete savrulur, aşağı bir hâle düşersin. Aklını başına al, kendine gel de, ancak sâlih bir zâtın kanatları ile uç, uç da Hak dostlarının yardımını gör; mânevî ordularını seyret!
Zaman olur (o fırtınalar içinde) Hak dostunun bir lütuf dalgası, sana kol-kanat kesilir. Zaman olur kahrının ateşi hammal olur, seni taşır.
Onun kahrını, lutfunun zıttı bilme; dikkatle bak da, tesir bakımından kahrı ile lutfunun birbirinin aynı olduğunu gör, anla!
Hak dostu, bir zaman seni toprak gibi yeşertir, bir zaman da seni rüzgârla doldurur, şişirir, büyütür.
Ârifin bedenine cansız toprağın huyunu verir de, onda neşeli mârifet gülleri ve hakikat nesrinleri bitirir.
Fakat o yetişen gülleri, nesrinleri ancak Hak dostu görür. Başkaları görmez. İçi tertemiz olan kişiden başkası cennetin kokusunu alamaz ki!..” (Mesnevî)
Yâ Rabbî!..
Bizleri bu dünyada Habîbine ümmet eylediğin gibi, âhirette de O’nun Livâü’l-Hamd / Hamd Sancağı altında bir araya getir.
Bizleri ve nesillerimizi, kıyâmette O’nun mübârek vechini tebessüm ettirebilen bahtiyarlardan eyle!.. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Kasım, Sayı: 177