'ebediyet Yolculuğu' Nedir?
Ölümden sonraki hayat bir ebediyet yolculuğudur. Ebediyet yolculuğundaki hayatın kalitesi de, bu dünyadaki hayat sınavı ile belirlenecektir. İlahi irade sistemi böyle tesis etmiştir. Buna inanmayan olabilir mi, olabilir. Ama onlar da öldükten sonra uyanacak, ama geri dönüşü olmayan ve hayat tashihinin mümkün olmadığı bir uyanış olacaktır o.
Akide, inanç esasıdır.
İnanç esası ise, dinin ana formatıdır.
Mü’min o ana formatı bilen, benimseyen, özümseyen ve onu kişiliğinin ana dokusu haline getiren insandır.
Mü’minin bütün davranışlarına bu ana akide çerçevesi anlam kazandırır.
Onun için inanç alanında açılan deliğin, oluşan zaafın, mü’min kişiliğini özde yaraladığı kabul edilmiştir.
İnanç çerçevesi ne kadar derinden idrak edilmişse, kişilik de o ölçüde sağlam esaslara dayanır. Buna İslam ıstılahında “Tahkiki iman – Hakikatine erişilmiş iman” denir.
Dünyanın ve bu dünya içinde yaşanan hayatın fani olduğuna, dünya hayatı bittikten sonra başlayan bir ebedi hayat bulunduğuna inanmak -ki buna ahiret inancı denir- İslam inancının altı temel esasından birisidir. Ayrıca ahiret inancı, Kur’an’da sık sık Allah’a iman ile birlikte zikredildiği için, adeta diğer esasların temelini oluşturur.
DÜNYAYA GELİŞİMİZ VE DÜNYADAN DÖNÜŞÜMÜZ
Şimdi buradan kendimize baktığımızda belli ki, gelişimizi kendimiz seçmedik, bu dünyaya gönderildik.
Ve bu dünyada kalıcı değiliz. Gelenler gittiler, gidiyorlar, bizler de gideceğiz. Bunun en kestirme ifadesi “Dünya fani” şeklindedir. Ya da;
“Küllü nefsin zâikatü’l mevt – Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ankebut, 57)
Kur’an’da defalarca “Dönüş” ikazı yapılır.
Gelinecek ve dönülecektir.
Dönüş Yaratanın huzurunadır.
Ankebut 57’nin devamı “Sümme ileyna türceûn - Sonra bize döndürüleceksiniz” şeklindedir.
Döneceğiz.
Peki niye geldik? Gelişimizin anlamı var mı?
Önce “Boş yere yaratılmadığımız”ı bilmek gerekiyor; Allah buyuruyor:
“Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, küfredenlerin zannıdır.” (Sâd, 27)
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun, 115)
Ve sonra “Niçin”in cevabını:
“O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk, 2)
Kim ne derse desin bir sınama alanı bu dünya. Hayat bize sonunda ölüm olduğunu unutmadan yaşanmak ve yaşama şeklimizin hesabını vermek üzere verilmiş zaman parçasıdır.
Sonunda gidilecektir ve gidilen yerde artık ölüm yoktur.
Ölümden sonraki hayat bir ebediyet yolculuğudur.
Ebediyet yolculuğundaki hayatın kalitesi de, bu dünyadaki hayat sınavı ile belirlenecektir. İlahi irade sistemi böyle tesis etmiştir.
Buna inanmayan olabilir mi, olabilir. Ama onlar da öldükten sonra uyanacak, ama geri dönüşü olmayan ve hayat tashihinin mümkün olmadığı bir uyanış olacaktır o.
"HER İNSAN YARINA NE GÖNDERDİĞİNE BAKSIN"
Onun için Halik-ı zülcelal insana;
“Her insan yarına ne gönderdiğine baksın” ikazını yapar. (Haşr, 18)
Çünkü;
“Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.” (İnfitar, 1-5)
Burada önemli bir ikaza daha işaret etmek gerekir. Yukarda “Her insan yarına ne gönderdiğine baksın” kısmını verdiğimiz (Haşr, 18) ayetin tamamı şöyledir:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
Ayette iki kere “Allah’a karşı gelmekten sakının - takva sahibi olun” ikazı yapılmakta, ardından da “Allah’ın yapıp edilenlerden hakkıyla haberdar olduğu” bildirilmektedir.
Allah’ın ayetlerini adeta damla damla içer gibi okumak gerekiyor.
Canı veren Kudret diyor ki, “Benim verdiğim canla, benim yarattığım yer yüzünde benim hukukumu çiğnemekten, belirlediğim sınırları çiğnemekten sakının, çünkü yapıp edilenleri görüyorum.”
Bayezid-i Bestami diyor ki:
-Bir günah işleyeceğin (yani Alah’ın çizdiği sınırları aşacağın) zaman bunu Allah’ın verdiği uzuvla yapma. Allah’ın yarattığı bir yerde yapma. Ve Allah’ın gördüğü yerde yapma.”
Yani eğer böyle bir yer ve uzuv bulamıyorsan, yapma bu işi.
Çünkü görülüyorsun ve sana hayat olarak verilen her şey, Allah’ın lütfu keremi iledir ve O seni görürken nasıl “Hududullah”ı çiğnersin!?
Ebediyet yurdundaki hayatın kalitesi bu dünyadaki hayatın kalitesi ile birebir alakalı.
Zakkum tohumu ekip, tuba ağacının altında gölgelenmek, onun yemişini yemek mümkün değil.
Ne ekersen onu biçersin.
Onun için en duyarlı olunacak şey, “Yarına ne gönderdiğine bakmak”tır.
Yarın önümüze çıktığında yüzümüzün kararmaması için ürünün kalite kontrolünde hassas olmaktır. Nasıl dünyada “Defolu ürün”ü satmak mümkün değilse, Allah’ın huzurunda da defolu ürünün gitmeyeceğini bilmek lazım.
“Şüpheli şeylerden kaçının” deniyor onun için.
“Kalbi tırmalayan şeylerden kaçınmamız isteniyor” onun için.
Aslında kalbin tırmalanması, “Ya ebediyet yurdunda, büyük muhasebe anında, üstelik Halik-ı zülcelalin huzurunda çürük ürünleri arz etmek durumu hasıl olursa....” kaygısı iledir.
Kur’an’da defalarca okuduğumuz “İttekullah – Allah’a karşı takva sahibi olun” ikazları, “Allah’ın hukukunu çiğnemekten, hududullahı aşmaktan, Allah’a karşı gelmek gibi anlaşılacak her davranıştan sakının” demektir.
Kur’an’da Hac ile ilgili ayette (Bakara, 197) “Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir.” dendikten sonra “Azık edinin” ihtarı yapılıyor. “Hac yolculuğu için azık edinin.” gibi de anlaşılacak olan ayeti müfessirlerimiz “Ahiret için azık edinin” şeklinde yorumlamayı da ihmal etmemişler... Çünkü ayetin devamında “Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır.” ikazı geliyor. Peşinden de yine “Takva” çağrısı yapılıyor: “Ey akıl sahipleri! Bana karşı takva sahibi olun, (emirlerime muhalefetten) sakının.”
Her yolculuk azık gerektiriyor.
Ebediyet yolculuğu ise, sonsuzluk süresince tükenmeyecek bir azığın hazırlanmasını zaruri kılıyor.
O zaman sistemi kuran Kudret’i, İrade’yi doğru anlamak işin ilk olmazsa olmazı.
Bir yanda geçici dünya hayatı var.
Öte yanda bu dünyadan sonra gelen ebedi hayat var.
Bu dünya hayatı, ebedi hayata yatırım için verilmiş. Ek ve biç. Yatırım yap, verimini al.
Ne istiyorsan.
Yazıcı melekleri unutma. Göz kaş işaretlerinin bile yazıldığını unutma.
İlahi kameranın en hassas mobese kameralarından çok daha hassas tespitler yaptığını unutma. Alim olan, Habir olan, Semi’ olan bir Kudret’in görevlileri kayıtta bulunuyor. Onların görüntüleri ortaya döküldüğünde hiçbir şeyin flu kalmayacağını, “Bu ben değilim” demenin mümkün olmayacağını unutma. Öyle ki, Allah’ın konuşma organı olarak yine etten – kemikten – boşluktan yarattığı ağızlar - diller itiraftan kaçınsa bile, Halik-ı Zülcelal’in ele, ayağa, deriye konuşma kabiliyeti vereceğini ve onların yapıp ettiklerini ortaya sereceklerini unutma.
ÖLÜMÜN VE HAYATIN SIRRI NEREDE?
İşin sırrı ölümün ve hayatın sırrını çözmek.
İman burada odaklaşıyor.
Hayat bunun idraki ile anlam kazanıyor.
Orada “Keşke toprak olaydım” demenin anlamı yok. Orada “Oku kitabını” hitabını işitip kendi hayat kitabına baktıktan sonra “Bu kitaba ne oluyor ki büyük küçük bir şey bırakmamış her şeyi kaydetmiş” diyerek şaşkınlıkları oynamanın faydası yok. Orada insana “Sana bu günleri haber veren sadık haberciler gelmedi mi?” denecek. “Hayır gelmedi” demek mümkün mü?
Ebedi yolculuğu unutmadan yaşamak, diye bir ana gündemi olmalı insanoğlunun.
Bu, kalb atışı gibi hissedilmeli hayatında.
Nefes alıp vermek gibi hissedilmeli.
Çünkü her nefeste biraz daha yaklaşılıyor öbür aleme... Hatta her nefes öbür aleme gidiyor son nefes gelmeden önce... Ölüm nefes nefes yaşanıyor. Garip ama hayat dediğimiz şey, ahirete gönderdiklerimizden ibaret. Nefes nefes azalıyoruz. Umulur ki, ebedi hayatta inşa ettiğimiz kişiliğimiz, Allah’ın hoşnud olacağı bir kalitede olsun.
Ne demişti tam da bu günlerde ebedi aleme yolcu ettiğimiz o Allah dostu:
-Ne mutlu ahirete yüz akı ile gidenlere...
Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 377. Sayı
YORUMLAR