Ebeveyn ve Çocuklar Arasındaki Âdab Nasıl Olmalıdır?

Ebeveyn ve çocuklar arasındaki âdab nasıl olmalıdır?

Ana-baba hakkına riayet, en mühim adab  hususlarındandır. Onlara hizmet, güzel söz ve ikrâm bilhassa yaşlandıkları zaman evlâdların en büyük vefâ borcudur. Kur’ân-ı Kerîm’de Allâh’a ibâdetten sonra ana baba sevgisi ve hizmeti telkîn edilmektedir. Cenâb-ı Hak buyurur:

“Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi ve ana babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlıyacak olursa, onlara karşı bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle.”

“Onlara rahmet ve alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: “Rabbim! Küçükken beni (merhametle) yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et !” de!” (el-İsrâ 23-24)

Hazret-i Alî’nin (r.a.) annesi Fâtıma binti Esed (r.a.), gençlik yıllarında Hazret-i Peygamber’e gerçek annesiymiş gibi hizmet etmişti. Bu sâlihâ kadın vefat ettiği zaman Rasûlullâh (s.a.), cenazesinin yanına girmiş, başucuna oturmuş ve onun vefâ ve hizmetine Hakk katında şâhidlik ederek şöyle buyurmuştur:

“Ey annem! Allâh sana rahmet eylesin. Sen, benim (öz) annemden sonra annemdin. Kendin aç kalır beni doyururdun, kendin giymez beni giydirirdin, kendini güzel yiyeceklerden alıkoyarak bana yedirirdin ve bunları yaparken Allâh’ın rızâsını ve âhıret yurdunu arzu ederdin.”

Yine bir adam geldi Efendimizʼe, kendisi için en iyi amelin kime karşı yapılan amel olduğunu sormuştu:

“‒Annen, annen, annen, (dördüncüsünde) baban.” buyurdu. (Bkz. Müslim, Birr, 2)

Yani Cenâb-ı Hak annenin fedakârlığını, tabi babanın da, gösteriyor.

“Baba, (Tirmizî naklediyor) Cennetʼin orta kapısıdır.” (Tirmizî, Birr, 3, [1901])

Kul hakları içinde en mühim olanı ana-baba hakkıdır. Allah ve Resûlü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Çünkü anne ve babalarımız varlık sebebimiz ve velînîmetimizdir. Maddî ve mânevî hayâtımızı inşâ eden müstesnâ fazîlet âbideleridir. Bir anne yüreği ve kucağı, çocuk terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershânedir. Âile yuvası, çocuğun istikbâlini şekillendiren ilk eğitim müessesesidir. Dolayısıyla anne ve babaların evlâtları üzerindeki hakları sayıya gelmeyecek kadar çoktur.

Fazîletli anne-babalar, evlâtlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Sâliha anne, ilâhî kudretin insanoğluna lutfettiği bir rahmet kucağı, âilede saâdet kaynağı, huzur ve safâ ışığı, âile fertlerinin şefkat pınarıdır. Rabbimizin, “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” esmâsının dünyadaki müstesnâ ve mûtenâ bir tecellîgâhıdır.

Ebeveynin evlâtları üzerindeki hakları o kadar çoktur ki, bunları ödemek pek zor, hattâ imkânsızdır. Hadîs-i şerîfte buna şöyle bir teşbihle dikkat çekilmektedir:

“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” (Müslim, İtk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906)

Bu sebeple, Allah rızâsı için herhangi bir hayır ve iyilik yapılacaksa, evvelâ ana-babanın düşünülmesi îcâb eder. Sonra da en yakından uzağa doğru diğer insanlar... Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“…Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah, yapacağınız her hayrı bilir.” (el-Bakara, 215)

Çocukları Edebli Yetiştirme Mevzuunda Anne ve Babanın Bilhassa Dikkat Etmesi Gereken Başlıca Hususları

Çocukları edebli yetiştirme mevzûunda, anne ve babanın bilhassa dikkat etmesi gereken başlıca hususları şöylece hulâsa edebiliriz:

  • a) Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel bir isim konulmalıdır. Evlâdın, anne-baba üzerindeki haklarının başında kendisine “güzel isim” koymaları gelir.
  • b) Feyizli bir ortamda inkişâf etmeleri için, yedirilen lokmalarn “helâl”liğine dikkat edilmelidir.
  • c) Çocukların davranışları onlara hissettirmeden dâima “kontrol” edilmelidir.
  • e) Çocukların güzel iflleri “takdir” edilip mükâfatlandırılmalı, hatâları ise görmezden gelinmemelidir.

Çünkü olumlu davran›fllar mükâfat ile pekifltirilerek çocuğun şahsiyetinde kalıcı bir yer edinir.

  • f) Sık sık cezâ vererek çocuk arsız hâle de getirilmemelidir.
  • g) Emir, yasak ve kâideler ö¤retilirken onların “kavrayabilece¤i bir şekilde” sebepleri de anlatılarak iknâ edilmelidir.
  • h) Âdâb-ı muâşeret (davranış usûlleri) ve “ahlâk kâideleri” öğretilmeli, bilhassa varlıklı âileler, çocuklarının, akranlarına kaba ve kibirli davranmalarına mânî olmalıdırlar. Zira bunlar zamanla huy hâline gelir. Onlara, her zaman tevâzû telkin edilmelidir.

ı)Çocuklara Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri hatırlatılp “hamd ve şükre alıştrılmalıdır. Peygamber

Efendimiz’in hayatından misâller verilerek, iç âlemlerinin rûhâniyet iklîminde yoğrulmasına gayret edilmelidir.

  • j) Daha küçük yafllaı›nda iken “ibadet ve hizmete alıştırılmalı”, ibadet mes’uliyeti ve hizmetin ehemmiyeti telkin edilmelidir.

Kısacası çocuğumuzun kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne-baba olmaya gayretetmeliyiz.

Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır. Ev tanzîmi ve evlât terbiyesini omuzlarına alan anneler, cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktırlar.

Bir anne rûhunda biriken o engin şefkatin sınırlarını tâyin edebilecek bir ölçü var mıdır? Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş... Hayâtın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber etmiş olan anne ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür? Mevlânâ Hazretleri ne güzel ifâde eder:

“Anne hakkına dikkat et! Onu başında tâc et! Zîrâ anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.”

Kaynak: Faruk KANGER - Lokman HELVACI, ADABI MUAŞERET

İslam ve İhsan

KUR’ÂN-I KERÎM’E TÂZİM VE EDEP NASIL OLMALIDIR?

Kur’ân-ı Kerîm’e Tâzim ve Edep Nasıl Olmalıdır?

ÇOCUK NE İLE TERBİYE OLUR?

Çocuk Ne ile Terbiye Olur?

ÇOCUK NASIL TERBİYE EDİLİR?

Çocuk Nasıl Terbiye Edilir?

ÇOCUK TERBİYESİNDE ÜSLUP

Çocuk Terbiyesinde Üslup

ÇOCUK TERBİYESİNDE 4 KURAL

Çocuk Terbiyesinde 4 Kural

ÇOCUK TERBİYESİNDE ÖLÇÜLER

Çocuk Terbiyesinde Ölçüler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.