Ebû Berze (ra) Kimdir?

 Ebû Berze el-Eslemî radıyallahu anh zühd ve iffet numûnesi bir yiğit... Yetim ve fakirlerle beraber olmayı seven, onlarla sabah akşam birlikte yemek yemekten zevk alan, fukarâperver bir sahâbî... Musamahakâr, mütevâzî, merhamet ve muhabbet dolu bir insan... Dünya işlerinde zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı olmayı kendine şiar edinmiş bir iman eri.... İlk müslümanlardan... İslâm'ı yaymak niyetiyle Horasan ve merv taraflarına kadar uzanmış bir cihad eri...

Ebû Berze (r.a) isminden çok künyesiyle tanınmıştır. Ebû Berze künyesiyle anılan bir başka sahâbî de yoktur. Asıl adı Nadle'dir. Babasının adı Ubeyd'dir. İslâmın ilk davet günlerinde müslüman oldu. Bütün gazvelere iştirak etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine'ye hicretten sonra onu Ebû Bekre (r.a.) ile kardeş ilân etti.

"PEYGAMBERİMİZE TOZ KONDURMADI"

O, Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizden hiç ayrılmadı. Onun huzurunda bulunarak feyizlendi. Gönlünü onun nuruyla doldurdu. Hayatını onun ışığı ile aydınlattı. Gıyabında dahi o sevgiliye toz kondurmadı. Kendisi meşreben çok musamahakârdı. "Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin." hadis-i şerifini kendine hayat düstûru yaptı. Yerine göre dinde dahî kolaylık göstermenin esas olduğunu söylerdi. Yerine göre ruhsatla amel ederdi.

O, İki Cihan Güneşi Efendimize o derece bağlı idi ki; aleyhinde bir sözü veya hareketi asla kabul edemez ve hakkında hiç bir taan ve istihzâya tahammül edemezdi. Bir defasında Abdullah İbni Ziyad kendisine bir şey sormak bahanesiyle Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz hakkında istihzaya kaçar bir tavır sergiledi. Ebû Berze (r.a.) bu harekete çok kızdı ve ona lâyık olan cevabı verdi

Ebû Berze (r.a) zühd ve iffette örnek bir kişiydi. Kendisi zühd ve takva üzere yaşar, Allah Teâlâ'nın kuluna malını nereden kazanıp nereye harcadığından mutlaka soracağını bilirdi. Kazanırken de harcarken de bu şuurla hareket edilmesi gerektiğini söylerdi. Kendisi ne fazla kıymetli elbise giyer, ne de kıymetli ata binerdi. Zarûret olmadıkça ayrı ayrı iki kumaştan yapılmış parçalı elbise giyerdi. Böyle davranamayan dostlarını da tatlı tatlı ikaz ederdi. Yaptıkları hareketin doğru olmadığını söylerdi.

Ebû Berze (r.a) fukarâperverdi. Fakirlere, yetimlere ve kimsesizlere son derece merhametliydi. Onlara sabah-akşam yemek vermeğe çalışırdı. Hatta onlarla beraber yerdi. Gariplerle birlikte yemek, onların derdini dinlemek ve elinden gelen yardımı yaparak onları sevindirmek Ebû Berze (r.a.)'ın özel bir meşgalesi ve husûsi bir meziyeti olmuştu. Hasan bin Hakîm onun annesinden aldığı rivayete istinaden der ki: "Ebû Berze her gün sabah, akşam birer kâse tirit yapar, fukaraya, dul kadınlara, yetimlere dağıtırdı."

O, cesaret ve şecaatte de örnek idi. Mekke fethi günü müslüman hizmetkârını katleden müşrik Abdüluzza İbni Hatal ölüm cezasından kurtulmak için Kâbe'nin örtüsü altına sığınmıştı. İki Cihan Güneşi Efendimiz bütün Mekkelilere hitaben: "Kim Kâbe'nin örtüsü altına sığınırsa emniyettedir." diyerek umûmî bir eman vermişti. Bir iki kişi bu aftan istisna edilmişti. Bunlardan biri Abduluzza İbni Hatal idi. O bir müslümanı katletmişti. Bu sebepten affın dışında tutulmuştu. Efendimiz onu halletmesi için Ebû Berze (r.a)'a işaret etti. O da derhal onun işini bitiriverdi.

DAİMA HAKK'IN YANINDA OLDU

Ebû Berze (r.a.), Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin dâr-ı bekâ'ya göç etmesinden sonra Hz. Ömer (r.a.) zamanında Basra'ya yerleşti. Sıffın de Hz. Ali (r.a.) tarafında yer aldı. Haricilerle yaptığı Nehrevan savaşında bulundu. Ezârika denilen sapık fırkayla yapılan savaşa katıldı. Horasan fetihlerine iştirak etti Mervan ve Abdullah İbni Zübeyr dönemlerinde müslümanlar arasında çıkan ihtilâflardan uzak kaldı. Çevresini de bu çekişmelerin dışında tutmaya çalıştı.

O, Rasûl-i Ekrem (s.a) efendimizden 44 hadis-i şerif rivayet etti. Bunlardan on yedisi Kütüb-i Sitte'de yer aldı. Naklettiği hadislerden bir tanesi şudur:

"Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nerede kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz."

Ebû Berze el-Eslemî (r.a.)'ın nerede ve hangi tarihte vefat ettiği kesin olarak bilinmemektedir. Bir kısım râviler 60. hicri yılda, bir kısmı da 64. hicri senede m. 684 diye nakletmektedirler. Hatta onun Horasan tarafların şehit düştüğünü ileri sürenler bile vardır. Allah ondan râzı olsun. Cenab-ı Hak'tan Ebû Berze (r.a.)'ın ahlâkından hisseler alabilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi niyaz ediriz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2000 - Aralık, Sayı: 178, Sayfa: 038

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.