Ebu Haşim El Kufi (k.s.) Kimdir?

KİM KİMDİR?

Ebu Haşim Sufi Hazretleri kimdir? Ebu Haşim Sufi Hazretleri'nin "Sufi" ismiyle anılmasının sebebi nedir? Sufi kelimesi nereden türemiştir? Ebu Haşim el Kufi künyesiylede anılan Ebu Haşim es Sufi hakkında kısaca bilgiler...

Adı Osman bin Şüreyk, künyesi Ebu Hâşim, nisbesi el-Kûfi, şöhreti es-sûfî’dir. Bağdadlı olduğunu söyleyen rivayetler varsa da, aslen Kûfe’lidir. Bu yüzden el-Kûfî diye meşhurdur.

“Sûfî” şöhretiyle mârûf ilk zattır. Ebû Hâşim’e gelinceye kadar zühd, zikir, tevekkül ve muhabbet yolunda yürüyen kişiler, âbid, zâhid veya nâsik diye anılırdı. Ebû Hâşim ise meskenet libâsı kabul edilen “sûf” (yün) elbise giydiği için Sûfî diye meşhur oldu. Vefatı 150/767.

“Tasavvuf” kelimesi de “sûf” kökünden türetilmiştir. Zühd ve takvâ yolunu ihtiyar eden zâhidlerin libâsı yün olduğundan ilimlerine de Tasavvuf denildi. Gerçi tasavvuf kelimesinin başka kelimelerden de türemiş olabileceğini gösteren rivayetler varsa da, en kuvvetli ve vakıaya en uygun olan rivayet budur. Ebû Hâşim sünnî ve müteşerri bir sûfîdir. Bu yüzden “Şia” muhiti olan memleketi Kûfe’den Şam cihetine hicret etmiş, Filistin’de Remle’ye yerleşmiştir. Hasan Basrî, Mâlik bin Dinâr ve Süfyân Sevrî ile muâsırdır. Nitekim Süfyân Sevrî onun hakkında: “Ebû Hâşim olmasaydı, riyanın inceliklerini kavrayamaz ve o belâdan kurtulamazdım. Ebû Hâşim’i görünceye kadar sûfîliğin ne olduğunu bilmiyordum.” diyor.

İLK TEKKE

Remle’de kendisini seven halk , etrafında büyük bir kitle oluşturdu. Birbirlerini Allah için seven ve Allah için bir araya gelen bu topluluğa muttali olan devrin hristiyan emiri, bir hankah yaptırdı ki bu, tasavvuf tarihimizde ilk tekkedir. Nefehât’ın beyanına göre hâdise şöyle vuku buldu:

“Devrin hristiyan emiri ava çıkmıştı. Yolda iki kişinin birbirleriyle buluşup el sıkıştıklarını, oturup heybelerinde neleri varsa ortaya koyup beraberce yediklerini ve daha sonra vedâlaşıp muhabbetle birbirlerinden ayrıldıklarını gördü. Bu iki kişinin birbirlerine olan muhabbetleri ve hüsn-i muameleleri hristiyan emirin çok hoşuna gitti. Tecessüsünü yenemeyerek onlardan birini yanına çağırdı ve sordu:

– Yanından ayrıldığın kimdi?

– Bilmem...

– Peki buluşup görüşmenize sebep neydi?

– Hiçbir şey...

– O şahıs nerelidir, bilir misin?

– Bilmem...

– Peki, birbirinize olan bu muhabbet ve ülfetin sebebi nedir?

– Bu bizim Allah için tuttuğumuz tarîkimiz, yolumuzdur.

– Peki sizin toplanıp bir araya gelebileceğiniz bir yeriniz var mıdır?

– Hayır, yoktur.

– Sizin bu hâliniz benim çok hoşuma gitti. Ben de sizin bir araya gelip görüşebileceğiniz bir bina yaptırayım, dedi ve rivayete göre Ebû Hâşim ve talebeleri için Remle’de bir dergâh yaptırdı.”

Ebû Hâşim es-Sûfî, kibir ve riyadan çok korkar, şöyle derdi:

“Dağları iğneyle kazıp delmek, kalblerden kibri söküp atmaya nazaran daha kolaydır.”

Dünya hakkında şunları söylerdi: “Dünya saraylardan ve kâşanelerden, âhıret ise kulübelerden olsa, yine de ebedî oluşundan dolayı âhiret dünyaya tercih edilmeye lâyıktır.” “Allah Teâlâ, Hakk’ın rızasını murad edenlerin dünyaya rağbet etmeden, ondan yüz çevirerek sadece kendisine itaat etmeleri ve marifet erbabının da dünyadan tiksinip âhirete iştiyak duymaları için dünyayı “vahşet” sıfatı ile damgaladı.”

Ebû Hâşim Sûfî, edeb ve terbiyede ehline ve müridlerine örnek olmaya çalışır şu esastan hareket ederdi. “Kişinin hüsn-i edebe riâyeti ehlinin ve yakınlarının terbiyesine vesiledir.”

BÜYÜK BELA

Mansûr Ammâr ed-Dımaşkî der ki:

Ebû Hâşim es-Sûfî’ye ölüm hastalığında sordum:

– Kendini nasıl hissediyorsun?

– Bir büyük belâda; fakat mihr u muhabbet belâdan daha büyüktür. Yâni belâ, her ne kadar büyükse de muhabbet belâsı ondan daha büyüktür. Bu yüzden içinde bulunduğum acıyı - muhabbet-i ilâhiyye sebebiyle- hissetmiyorum.

- rahmetullahi aleyh - 

Kaynaklar: Hılyetü’l-evliyâ, X, 225; Sıfatu’s-safve, II, 306; Cami, Nefehâtü’l-üns (trc. Lâmii Çelebi.) s. 86-87.

Kaynak:  Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ, Gönül Erleri, Erkam Yayınları

BENZER HABERLER