Ebu Hayseme El-ensari (r.a.) Kimdir?

Ebu Hayseme el-Ensari radıyallahu anh, Tebük seferindeki davranışı ile meşhur olmuş, çevresinde tanınmış bir sahâbi!.. İlk önce sefere katılmayıp son anda İslâm ordusuna yetişerek helak olmaktan kurtulan bir bahtiyar!.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in; “Ey Ebû Hayseme! Az kaldı helak olacaktın” diye kendisini müjdelediği bir iman eri!..

Uhud’a kadar Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize ve İslâm ordusuna kılavuzluk yapan bir kahraman!..

O, Medineli olup Hazrec kabilesine mensubtur. Künyesiyle meşhur olduğu için asıl adını tesbit etmekte güçlük çekilmektedir. Muhtelif kaynaklarda Abdullah ibni Hayseme ve Sa‘d ibni Hayseme diye geçmektedir. Fakat onun meşhur adı, Ebû Hayseme Mâlik ibni Kays ibni Hayseme el-Ensârî radıyallahu anh olarak nakledilmektedir.

Hayatı hakkında fazla bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bedir Gazvesi’nde bulunduğu kesin olmamakla beraber Uhud’dan itibaren bütün gazvelere katıldığı bilinmektedir.

PEYGAMBERİMİZİN KILAVUZU

Ebû Hayseme el-Ensârî radıyallahu anh, Uhud’a giderken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize kılavuzluk yapmıştır. Şöyle ki:

Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurdu:

“-Bize kılavuz olup, müşriklere uğratmadan, yakın bir yoldan onların yanına kadar götürecek kim var?” diye sordu.

Ebû Hayseme radıyallahu anh:

“-Ben varım ya Rasûlallah!” dedi. İslâm ordusunu Benî Hârise’nin arazisi içinden geçirip Uhud’a götürdü.

Ebû Hayseme el-Ensârî radıyallahu anh  Medine-i Münevvere’de daha çok Tebük Seferi ile ilgili tutumu sebebiyle çevresinde tanınıp meşhur olmuştur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ashabına Tebük Gazvesi’ne hazırlanmalarını emir buyurmuştu. O zaman en sıcak mevsim idi. Tâif seferinden de yeni dönülmüştü. Bu sebepten bazı sahâbîler yol yorgunluğunu henüz atamamışlardı.

Bir de münafıkların müslümanları bu seferden vazgeçirme yolundaki gayretleri ve propagandaları  vardı. Ashab-ı kiramdan bazıları bu propagandalardan etkilenmişlerdi. Sefere katılmayarak geride kalmışlardı. Bu sahâbîlerden biri de Ebû Hayseme radıyallahu anh idi.

İslâm ordusu yola çıktıktan sonra, çardakların altında sofra kurup soğuk suları ve lezzetli yemekleri hazırlayan ailesinden kendisini bekledikleri bir sırada Ebû Hayseme el- Ensârî radıyallahu anh kendine geldi. Ne yaptığının farkına varıp düşünmeye başladı. Gözlerinin önüne bir an Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz geldi. Allah’ın biricik sevgilisinin çektiği çileleri düşündü. Geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlandığı halde Habib-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in yollara düşüp sefere çıkması, yakıcı, kavurucu güneş altında savaşa gitmesi, kendisinin de rahat bir yerde oturup kahvaltı yapmasını doğru bulmadı. Gönlü bu davranışa, bu şekilde hareket etmesine asla razı olmadı. Ani bir karar vererek silâhını kuşandı ve atına bindi. Tebük’e doğru yola koyuldu. Kendisi gibi sefere katılmakta geçikmiş olan Umeyr ibni Vehb el-Cumahî radıyallahu anh ile birlikte Tebük’e vardı.

İNSANLAR NEDEN HELAK OLUR?

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Ebû Hayseme’nin sefere katılmamasına çok üzülmüştü. Uzaktan birilerinin geldiği kendisine haber verilince onun Ebû Hayseme olmasını temenni etti ve ona duyduğu muhabbeti şöyle dile getirdi:

 “-Bu gelen, Ebû Hayseme olaydı” buyurdu. Yakınlaşınca onun olduğunu öğrendi ve çok sevindi. Onun helak olmaktan kurtuluşunun müjdesini verircesine kendisine:

 “-Ey Ebû Hayseme! Az kaldı helâk olacaktın” dedi. On günlük bir gecikme ile Tebük Gazvesi’ne katılan Ebû Hayseme’ye Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz merhamet ve şefkatle davrandı ve dua etti. Allah yolunda mes’ûl olunan bir gayretten geri kalmak, kişinin mânen helâkine bile sebebiyet verebilirdi.

Şair olarak kaynaklarda ismi geçen Ebû Hayseme radıyallahu anh’in vefat tarihi tam olarak bilinmemektedir. O, bir şiirinde bu Tebük olayını, bir başka şiirinde Sevgili Peygamberimiz’in ilk kızı Zeyneb radıyallahu anha’nın, Bedir Gazvesi’nden sonra Medine’ye gidişi sırasında çektiği sıkıntıları anlatmıştır.

Allah ondan razı olsun. Cenab-ı Hak cümlemizi helak edici davranışlardan uzak eylesin. Basiret ve firasetle davranabilmeyi lutfetsin. Ebû Hayseme el-Ensârî radıyallahu anh’in şefaatine nail eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 373, Mart 2017

İNSANLARI HELÂK EDEN MESELE

https://www.islamveihsan.com/insanlari-helak-eden-mesele.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.