Sahabi Ebu Talha'nın İnfak Sevgisi
Bizler neredeyse üçer beşer kuruşluk sadakalarımızla bile övünürken; hayatları boyunca adeta bir infak yarışı içinde sahabe-i kiram hazretleri, varlarını yoklarını Allah Allah rızası için verirken gözlerini bile kırpmıyorlardı. İşte o abidevi şahsiyetlerin en güzidelerinden biri olan Ebû Talha'nın (r.a.) çok sevdiği bahçesini Allâh’ın Rasûlü’nün himayesinde Medine fukarâlarına dağıtışı...
Ebu Talha radıyallahu anh Peygamber aşığı bir genç... Gönlü cihad ruhuyla dolu bir yiğit... Allah yolunda infakta malıyla, cihadda canıyla cömertlik yapan bir kahraman.
Müslüman olduktan sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizden ayrılmayan aşıklardandı. Efendimizi canı gibi sever, ona hizmeti şeref bilirdi. Huzur-i alilerinde pür edeb diz çökerek otururdu. Onu gölge gibi takip ederdi. Bütün savaşlara iştirak etti. Uhud günü en zor anlarda dahi yanından ayrılmadı. "Canım canın için feda, yüzüm yüzün için kalkandır Ya Resulallah" diyerek vücudunu siper etti.
O öylesine aşık idi ki, evinde pişirdiği yemeği yalnız yiyemezdi. Sevgili Peygamberimize haber gönderir onun iştirakini isterdi. Efendimiz de zaman zaman gider, Ummu Suleym'in hazırladığı yemeği yer ve orada öğle uykusuna yatardı. Küçük Enes o günleri şöyle anlatıyor:
"Resulullah (s.a.) evimize sık gelir giderdi. Çocukları sever ve okşardı. Bizlerle ilgilenir ve latifeler ederek neşelendirirdi. Birlikte namaza durur bizler de arkasına dizilir, saf olur, namaz kılardık."
EN SEVDİĞİNİ İNFAK ETTİ
Ebu Talha (r.a.) Medineli müslümanlar arasında bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Ebû Talha’nın Mescid-i Seâdet’e yakın, içinde altı yüz hurma ağacı bulunan kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Sık sık davet ettiği Rasûlullâh’a ikramla da bahçesini bereketlendirirdi. Mescid-i Nebevi'nin karşısında Beyruhâ adlı bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Ebu Talha (r.a.) "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en üstün sevabı kazanamazsınız." (Al-i İmran; 92) ayet-i kerimesinin nazil olduğunu işitince Sevgili Peygamberimizin yanına gitti ve bu bahçeyi Allah rızası için infak ettiğini söyledi.
Ebû Talha şöyle dedi: “–Yâ Rasûlallâh! Benim servetim içinde en kıymetli ve bana en sevimli olan, işte şu şehrin içindeki sizin de bildiğiniz bahçemdir. Bu andan itibâren Allâh rızâsı için onu Allâh’ın Rasûlü’ne bırakıyorum. İstediğiniz gibi tasarruf eder, dilediğiniz fakîre verebilirsiniz.”
Sözlerinin ardından bu güzel kararını derhal tatbik etmek için bahçeye gitti. Ebû Talha, bahçeye vardığında hanımını bir ağacın gölgesinde otururken buldu. Ebû Talha bahçeye girmemişti. Hanımı sordu: “–Yâ Ebâ Talha! Dışarıda ne bekliyorsun? İçeri girsen ya!” Ebû Talha: “–Ben içeri giremem, sen de eşyanı toplayıp çıkıver!.” dedi.
Beklemediği bu cevâb üzerine hanımı şaşkınlıkla sordu: “–Neden yâ Ebâ Talha! Bu bahçe bizim değil mi?”
Ebû Talha: “–Hayır, artık bu bahçe Medîne fukarâsınındır.” diyerek âyet-i kerîmenin müjdesini ve yaptığı infâkın fazîletini sevinç ve neş’e içinde anlattı. Hanımının “İkimiz nâmına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın?” suâline de “İkimiz nâmına…” diye cevap veren Ebû Talha, bu sefer hanımından huzur içinde şu sözleri dinledi: “–Allâh senden râzı olsun yâ Ebâ Talha! Etrâfımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesâret edemezdim. Allâh hayrımızı kabul buyursun, işte ben de bahçeyi terk edip geliyorum!”
Ebû Talha’ya bu fedâkarlığı yaptıran ahlâk-ı hamîdenin ruhlarda kökleşmesi hâlinde ortaya çıkacak güzelliğin insanlık sathında revaç bulmasıyla yeryüzünde nasıl bir asr-ı seâdet iklîminin oluşacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş