Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri’nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler
Ebû’l-Hasan Harakānî -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)
Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.
Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.
Altından kalkamayacağını anladığın mevzuları Allâh’a ve Rasûlü’ne havale et!
- Allâh’a havale, O’nun Kitâbı’na;
- Rasûlü’ne havale de O’nun Sünneti’ne müracaat etmek demektir.
YÛSUF HEMEDÂNÎ -rahmetullâhi aleyh- HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER
Şu iki kişinin dinde çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz, (onlardan uzak durun):
- (Dünyevî ve nefsânî) hırslara kapılmış bir âlim ve
- (Dînî) ilimlerden mahrum bir ham sofu!
İHVANDA FÂNÎ OLMAK
➢Türkistan’dan Şam’a kadar;
(Yani nerede bir müslüman yaşıyorsa)
- Birinin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır.
- Birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır.
- Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir. (Attâr, s. 604)
O’NDAN BİL!..
«Amel işlemen gerekmez!» demiyorum.
Lâkin;
–Yaptığın ameli acaba sen mi yapıyorsun yoksa sana yaptırılıyor mu? Bunu bilmen gerekir. Aslında kul, Allâh’ın sermâyesiyle ticaret yapmaktadır. (Zira her şeyi yoktan var eden ve fâil-i mutlak olan Cenâb-ı Hak’tır.)
Sermâyeyi Allâh’a verip gittiğinde;
- Evvel de Allah, •Âhir de Allah, •Ortası da Allah’tır.
Ticaretin O’nun sayesinde kâr eder, senin sayende değil! Pazarda kendisi için pay görene, oraya yol yoktur. (Attâr, s. 625)
Allâh’ın rızâsı hayırdadır. Şerde rızâsı asla yoktur. Yani hayırlar Allâh’ın lutfu, şerler ise kişinin nefsi sebebiyledir.
KARDEŞLİK!
Sabahleyin kalkan;
- Âlim ilminin,
- Zâhid de zühdünün artmasını ister.
➢Ebû’l-Hasan ise bir kardeşinin kalbine sevinç ve neşe verebilme derdindedir. (Attâr, s. 611)
Bir din kardeşini incitmeden sabahtan akşama çıkan bir mü’min, o gün akşama kadar Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile beraber yaşamış gibidir.
Eğer bir mü’mini incitirse Allah Teâlâ onun o günkü ibâdetini kabul etmez. (Attâr, s. 628)
–Allâh’ım!
Eğer bütün dünyada Sen’in mahlûkātına karşı benden daha şefkatli biri bulunursa, o vakit ben kendimden hayâ ederim! (Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 247)
YORULMAK BİLMEDEN
–En büyük kerâmet;
- Yorgunluk ve bezginlik hissetmeden
- Allâh’ın mahlûkātına hizmet etmektir. (Nâme-i Dânişverân-ı Nâsırî, I, 297)
DÖRT MÜHÜR
- Dilini öyle bir mühürle ki;
Allâh’ın râzı olmadığı şeyleri konuşmasın!
- Kalbini öyle bir mühürle ki;
Allah’tan gayrısına meyletmesin!
- Ağzına öyle bir mühür vur ki;
Helâl olmayan bir şey oradan geçmesin!
- Diğer âzâlarını da öyle bir mühürle ki;
İhlâssız bir amel işlemesin! (Attâr, s. 627)
HER SAFHADA
“Allah Teâlâ şu dört şeyle
kula hitâb eder:
- Beden,
- Dil,
- Kalp ve
- Mal.
➢Bedeni hizmete,
➢Dili zikre vermek kâfî değildir!
➢Kalben Cenâb-ı Hak’la beraber olup
➢Malını da Allah yolunda cömertçe sarf etmedikçe bu vuslat yolunda mesafe alamazsın!” (Attâr, s. 631)
HER UZVUMUZ İBÂDETTE OLMALI
➢Mü’minin âzâlarından (en az) birinin devamlı yüce Allah ile meşgul olması gerekir.
Bir mü’min Allah Teâlâ’yı;
- Ya kalbiyle hatırlamalı,
- Ya diliyle zikretmeli,
- Ya gözüyle O’nun görülmesini istediği (ilâhî azamet tecellîleri)ni görmeli,
- Ya (kalbinden rahmet taşırarak) eliyle cömertlik yapmalı,
- Ya ayağıyla insanları ziyaret etmeli,
- Ya bütün varlığıyla mü’minlere hizmette bulunmalı,
- Ya aklıyla tefekkür ederek mârifete ulaşmaya gayret etmeli,
- Ya ihlâsla amel etmeli,
- Yahut da kıyâmetin dehşetinden korkmalı ve insanları bu hususta îkāz etmelidir.
Bunları gerçekleştiren bir kişinin, kabirden başını kaldırır kaldırmaz kefenini sürüye sürüye cennete gideceğine ben kefilim!
(Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 240)
BÂTINÎ FARZLAR
Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, îfâsı mecburidir.
Aynı şekilde;
- Gönülden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarûrîdir. (Attâr, s. 629)
SÖNDÜRMELİSİN!
- Tandırdan elbisene bir kıvılcım sıçrasa, hemen onu söndürmeye koşuyorsun!
➢Peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyâ gibi kötü sıfatların kalbinde durmasına nasıl müsaade edebiliyorsun?!.
(Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 239)
TERTEMİZ DÖN!
- Allah -celle celâlühû- sizi dünyaya
temiz olarak getirdi; - Siz de O’nun huzûruna
kirli olarak gitmeyiniz! (Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 258)
YÜCE İHSANLAR
- Allah Teâlâ kuluna;
➢Îmandan sonra;
➢Temiz yürek ve
➢Doğru dilden
daha büyük hiçbir şey
ihsân etmemiştir.
(Attâr, s. 628)
FARK
Gazneli Mahmud, bir gün adamlarıyla, Şeyhi ziyaret etmek ister. Harakānî Hazretleri, huzûruna çıkan Sultana husûsî bir alâka göstermediği gibi, ayağa dahî kalkmaz.
Görüşmeden sonra Şeyh onu ayakta uğurlar. Sultan, bu davranış farkının sebebini sorunca, Hazret şu cevabı verir:
“−Sultanım! Buraya ilk gelişinizde gönlünüzde padişahlık gururu ve bizi imtihan etmek niyeti vardı. Ama şimdi tevâzu hâliyle ayrılıyorsunuz. Tevâzu hâline ise hürmet gerekir.” (Attâr, Tezkire, II, 209)
RİYÂZAT HÂLİNDE
- Çok ağlayınız, az gülünüz;
- Çok susunuz, az konuşunuz;
- Çok infâk ediniz, az yiyiniz;
- Başınızı yastıktan uzak tutunuz! (Uykunun esiri olup da iç dünyanızı hantallaştırmayınız!) (Attâr, s. 630)
- Sulh bütün halkla, cenk ise nefs iledir.
AZ KONUŞANIN HESABI KOLAY
Lokman Hakîm bir gün oğluna şöyle dedi:
“–Yavrucuğum, bu gün oruç tut ve konuştuğun her şeyi not et! Akşam olunca konuştuklarını bana arz edip hesabını verdikten sonra iftar edersin!”
Akşam olunca oğlu konuştuklarının hesabını vermeye başladı. Vakit iyice geç oldu ve karnı iyice acıktı.
Lokman Hakîm ertesi gün de aynı şeyi söyledi. Yine oğlu hesap verinceye kadar iftar iyice gecikti.
Üçüncü gün de aynı şey olunca, dördüncü gün oğlu, lüzumsuz konuşmaları terk etti. Akşam babası hesap isteyince de şu cevabı verdi:
“–Hesap verme korkusuyla çok az konuştum.”
Lokman Hakîm;
“–Gel öyleyse, hemen yemeğini ye!” buyurdu.
Harakānî -rahmetullâhi aleyh- bu kıssayı anlattıktan sonra da şöyle buyururdu:
“–Dünyada lüzumsuz konuşmaları terk edenlerin hâli, kıyâmet günü, Lokman Hakîm’in oğlunun hâli gibi selâmet olacaktır.”
(Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 265)
EN GÜZEL VESİLE
- Bir kulun vesile ederek yüce Allâh’ı bulmaya çalıştığı hangi şey olursa olsun, onların en güzeli Kur’ân-ı Kerim’dir.
Öyleyse;
➢Yüce Allâh’ı, Kur’ân yolundan aramalısınız.
(Hânî, el-Hadâik, s. 458)
BİLMEDİĞİNİ BİLMEK
- Herkes, hiçbir şey bilmediğini anlayıncaya kadar hep bildiğiyle övünür durur.
- Nihayet hiçbir şey bilmediğini anlayınca bilgisinden utanır ve
- İşte o zaman mârifet (yani gerçek ilim, irfan ve Hakk’a yakınlık) kemâle erer.
Çünkü;
- Gerçek bilgi, bilmediğini bilmektir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık
YORUMLAR