Ebussuûd Efendi Kimdir?
Ebussuûd Efendi kimdir? Anadolu irfanının yetiştirdiği Osmanlı Şeyhülislâmı, Hukukçu ve Müfessir; Ebussuûd Efendi’nin hayatı.
Ebussuûd Efendi, “Müftilenâm, şeyhülislâm, sultânü’l-müfessirîn, hâtimetü’l-müfessirîn, muallim-i sânî, allâme-i kül, Hoca Çelebi, Ebû Hanîfe-i Sânî” unvanlarıyla anılır. Ebussuûd ismiyle anılsa da asıl adı Muhammed’dir. Ebussuûd Efendi, 30 Aralık 1490’da İstanbul yakınlarındaki Metris-Müderris köyünde dünyaya geldi. Ailesi Çorum’a bağlı İskilip’ten olup babası Şeyh Muhyiddin Muhammed Yavsî İskilip’e bağlı İmâd (Direklibel) köyündendir.
SİVASÎ TEKKESİ
Fâtih Sultan Mehmet’in oğlu Şehzade Beyazıt’ın Amasya sancak beyliği sırasında sevgisini ve dostluğunu kazanan Şeyh Muhyiddin, Beyazıt’ın padişah olmasından kısa bir süre sonra İstanbul’a davet edilmiş ve Sultanselim civarında kendisi için bir tekke inşa ettirilmiştir. (bu tekke daha sonra Sivâsî Tekkesi diye tanınmıştır)
HÜNKÂR ŞEYHİ
Ebussuûd’un babası Şeyh Yavsî veya Sultan 2. Beyazıt’a yakınlığı dolayısıyla “hünkâr şeyhi” diye de bilinir. Annesi Sultan Hatun’un, Ali Kuşçu’nun kızı olduğu tahmin edilmektedir. Dedesi Mustafa el-İmâd da (İmâdî) Ali Kuşçu’nun kardeşidir.
Ebussuûd Efendi ilk tahsilini babasının yanında yaptı. Ondan Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin kelâma dair Hâşiyetü’t-Tecrîd ve Şerhu’l-Mevâkıf, belâgata dair Hâşiye ale’l-Mutavvel adlı eserleriyle çeşitli tefsir kitaplarını okudu. Daha sonra Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi, Mevlânâ Seydî-i Karamânî ve bazı kaynakların verdiği bilgilere göre İbn Kemal’den ders aldı. Hocası Mevlânâ Seydî-i Karamânî’nın kızı Zeyneb Hanım’la evlendi. Bu evlilikten Ahmet, Mehmet, Mustafa adlarında üç oğlu ile Hatice, Rahime ve Kerime adlarında üç kızı olmuştur.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN YAPTIĞI VAZİFELER
Ebussuûd Efendi ilk olarak Yavuz Sultan Selim döneminde 1516’da Çankırı Medresesi’ne, buraya gitmekte tereddüt göstermesi üzerine de İnegöl İshak Paşa Medresesi’ne tayin edildi. 1520’de buradaki görev süresi sona erince ertesi yıl Dâvud Paşa Medresesi’nde, bir yıl sonra da Mahmud Paşa Medresesi’nde görevlendirildi. 1525 yılında Vezir Mustafa Paşa’nın Gebze’de inşa ettirdiği medreseye tayin edildi. Bir yıl sonra Bursa Sultâniye pâyesine lâyık görülen Ebussuûd Efendi 1528’de Medâris-i Semâniyye’den Müftü Medresesi’ne müderris oldu. Beş yıl bu vazifede kaldıktan sonra önce Bursa, Kasım 1533’te İstanbul kadılığına getirildi.
Korfu seferi sırasında Rumeli ve Anadolu kazaskerlerinin azletmesi üzerine Ağustos 1537’de Rumeli kazaskerliğine tayin edildi ve hemen sefere katıldı. Kara Boğdan, Estergon ve Budin seferlerinde padişahın yanında yer aldı. Budin’in fethinden sonra şehirde ilk cuma namazı onun tarafından kıldırıldı. Sekiz yıl Rumeli kazaskeri olarak görev yapan Ebussuûd Efendi Ekim 1545’te Fenârîzâde Muhyiddin Efendi’nin yerine şeyhülislâm oldu.
Ebussuûd Efendi kazaskerliği ve şeyhülislâmlığı sırasında özellikle ilmî rütbe, mevki ve kademeleri sistematik bir düzene kavuşturmaya çalıştı. Onun Rumeli kazaskerliğine kadar sistemli bir mülâzemet usulü yoktu. Bu durum birtakım şikâyetlere yol açınca Kanûnî’nin emriyle meselenin halli için görevlendirildi. Ebussuûd Efendi önce her pâyede âlimlerin ne kadar mülâzım vereceklerini tesbit etti, daha sonra da yedi yılda bir mülâzemet usulünü kanunlaştırdı. Medreselerden mezun olan dânişmendlerin kazaskerlerin meclisindeki “matlab” veya “rûznâme” denilen deftere kaydolarak sıra beklemeleri şartını getiren bu usul bazan ihlâl edilmişse de uzun yıllar düzenli şekilde uygulanmıştır.
ŞEYHÜLİSLAMLIK MAKAMININ ÖNEM KAZANMASI
Ebussuûd Efendi’nin şeyhülislâm olması bu kurumu diğer ilmî müesseselerin üstüne çıkarmıştır. Ondan önce şeyhülislâm maaşı günlük 200 akçe iken İrşâdü’l-akli’s-selîm adlı tefsirinin bir bölümünü Kanûnî Sultan Süleyman’a takdim etmesi üzerine Bayezit müderrisliğiyle beraber 300 akçe zam yapılarak maaşı günlük 500 akçeye çıkarıldı. Tefsirini tamamlayınca maaşı 100 akçe daha arttırılarak şeyhülislâm yevmiyesi 600 akçe oldu. Böylece şeyhülislâmlık hem maddeten hem de mânen kazaskerliğin üstüne çıkarıldı. Ayrıca yüksek seviyedeki müderrislerle mevleviyet kadılarını tayin etme yetkisi şeyhülislâmlara verildi. Şeyhülislâmlığın önemi artınca kazasker, mevleviyet kadıları veya müderrislerden uygun görülen birinin bu makama gelebilmesi için önce Rumeli kazaskeri olması şartı kondu.
BEŞİK ULEMALIĞI NE ZAMAN BAŞLADI?
İlmiye teşkilâtına çeki düzen veren İlmiye Kanunnâmesi muhtemelen Ebussuûd Efendi tarafından hazırlanmıştır. Öte yandan ilmiye mesleğindeki ilk bozulmalar da Ebussuûd Efendi’nin şeyhülislâmlığı döneminde görülmeye başlandı. İstanbul, Edirne ve Bursa’da kadı olanların oğullarının 30 akçeli miftah müderrisliklerine tayinleri ilk defa onun zamanında yapıldı. Torunu ve Mehmed Çelebi’nin oğlu Abdülkerim Efendi, mülâzım olduktan sonra dedesine hürmeten hariç müderrisliğiyle Mahmud Paşa Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Bu tayin daha sonra bu alandaki olumsuz gelişmelere uygun bir ortam hazırladı.
EBUSSUÛD EFENDİ NE ZAMAN VEFAT ETTİ?
Yirmi sekiz yıl on bir ay şeyhülislâmlık yapan ve bu arada bazı siyasî olaylarda ağırlığını hissettiren, Kıbrıs seferinin açılmasını fetvasıyla destekleyen Ebussuûd Efendi 23 Ağustos 1574 tarihinde vefat etti.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KABRİ NEREDEDİR?
Cenaze namazı Fâtih Camii’nde Kadî Beyzâvî tefsirine hâşiye yazan Muhaşşî Sinan Efendi tarafından kıldırılıp Eyüp Camii civarında kendisinin inşa ettirdiği sıbyan mektebinin hazîresine defnedildi.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN HAYIR ESERLERİ
Ebussuûd Efendi birçok hayır eseri yaptırmıştır. Eyüp Sultan’daki zâviye, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan külliyesinde kendi mezarının da yer aldığı aile hazîresi bulunmaktadır. İstanbul’da Macuncu Odabaşı mahallesinde kendi adıyla anılan bir çeşme ve hamamla İskilip’te babasının türbesi yanında cami, imaret ve mektep; ayrıca Kırım’ın Kefe şehrinde bir cami, İnebahtı’da bir mescidle Şehremini Ereğli mahallesinde bir sıbyan mektebi inşa ettirmiştir.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN ŞAHSİYETİ
Ebussuûd Efendi kaynaklarda uzun boylu, ince yapılı, uzun sakallı, güleç yüzlü, vakur, faziletli bir kişi olarak tanıtılır ve etrafındakilere oldukça yumuşak davrandığı halde heybetinden meclisinde kimsenin ağzını açamadığı, sözlerinin hürmetle dinlenildiği, müderrisliği sırasında bayram tatilleri dışında dersini asla ihmal etmediği, müftülüğü zamanında her gün yüzlerce fetva vermesiyle meşhur olduğu nakledilir.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN YETİŞTİRDİĞİ ALİMLER
Ebussuûd Efendi Kanûnî Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed devirlerinde şeyhülislâmlık, kazaskerlik yapan ve diğer ilmî mevkilerde bulunan birçok âlimin hocası olmuştur. Şeyhülislâm Mâlulzâde Seyyid Mehmed, Abdülkadir Şeyhî, Hoca Sâdeddin, Bostanzâde Mehmed ve Sun‘ullah efendilerle Bostanzâde Mustafa, Cenâbî Mustafa Efendi, Şair Bâkî, Hâce-i Sultânî Atâullah, tezkireci Âşık Çelebi ve Kınalızâde Hasan Çelebi, Ebülmeyâmin Mustafa Efendi ve Ali Cemâlî Efendi’nin oğlu Fudayl Çelebi gibi âlimler bunlar arasında sayılabilir.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN İDAM FETVASI VERDİĞİ ÜÇ ŞEYH
Ebussuûd’un haklarında şeriata aykırı görüşlere sahip oldukları iddiasıyla idam fetvası verdiği üç şeyh, İsmâil Ma‘şûkı (ö. 1538), Muhyiddin Karamânî (ö. 1550) ve Hamza Bâlî’dir. (ö. 1561-62)
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN HUKUK ALANINDAKİ HİZMETLERİ
İlmiye ve devlet teşkilâtında altmış yıl kadar görev yapan Ebussuûd Efendi’nin en önemli hizmetleri hukuk alanında yaptığı çalışmalardır. Ebussuûd, hem şer‘î hukukun gölgesinde örfî hukukun ve kanunlaştırmanın gelişmesine imkân hazırlaması, hem de İslâm hukukunun klasik devrine ait görüşleri yorumlayarak döneminin problemlerine çözüm getirmesi özelliğiyle İslâm ve Osmanlı hukuku alanında önemli hizmetler yapmıştır. Bugün elde bulunan fetva koleksiyonları ve risâleleri, onun doktriner ve geleneksel bir hukuktan ziyade pratik değeri olan ve değişen şartlara göre farklı çözümler üretebilen bir hukuk anlayışına sahip olduğunu göstermekte ve bu ona diğer Osmanlı şeyhülislâmları arasında farklı bir yer kazandırmaktadır
Ebussuûd Efendi’nin yargılamada ve fetvada Hanefî mezhebinin yerleşik görüşlerinin esas alınması hususunda titizlik göstermesi, mutaassıp bir Hanefî olmasına değil yukarıda zikredilen amaç ve gerekçelere dayandığından, sosyal şart ve ihtiyaçlar değiştiğinde mezhepte yerleşik görüşlerden vazgeçip sistem içinde farklı çözüm arayışlarına gittiği de görülür.
EBUSSUÛD EFENDİ’NİN TEFSİR İLMİNDEKİ YERİ
Osmanlı döneminde yetişen tefsir âlimlerinin çoğu Kur’an’ın tamamını tefsir etmeyip daha önce yazılan tefsirlere hâşiye veya ta‘lik yazmakla yetinmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in bütününü tefsir edenlerin başında yer alan Ebussuûd Efendi’nin “sultânü’l-müfessirîn, hatîbü’l-müfessirîn, hâtimetü’l-müfessirîn” gibi unvanları onun tefsir ilmindeki yerini belirlemesi bakımından önemlidir.
Arapça olarak kaleme aldığı ve Kanûnî Sultan Süleyman’a sunduğu İrşâdü’l-akli’s-selîm ilâ mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm adlı eserinde Ebussuûd Efendi Kur’an’ın Kur’an ve hadisle tefsirine önem vermiş, esbâb-ı nüzûl, nesih, kıssalar, fıkhî ve kelâmî meseleler, dil, kıraat, İsrâiliyat, muhkem Risâle fî tashîhi’l-elfâzi’l-mütedâvile beyne’n-nâs ve Sakatâti’l-avâm adlarıyla da kaydedilen bu risâle halk arasında yanlış kullanılan bazı kelimelere dairdir. Ayrıca Münşeât-ı Ebussuûd, Risâle fî beyâni’l-kazâ ve’l-kader, Risâle li-ecli’t-tâûn, Duânâme-i Ebussuûd, Risâle fî ed‘iyeti’l-me’sûre, Risâle-i Mergube ve Mecmûa-i Deavât isimli eserleri vardır.
Kaynak: DİA