Ecel Nasıl Gelir?
İnsanın eceli ne zaman ve nasıl gelir? Nasıl öleceğimiz belli mi? Son nefeste imanlı ölmenin garantisi var mıdır? Ecel gelmeden dikkat edilmesi gerekenler...
Ârif bir gönülle yaşayan Hak dostlarının ömürleri, ölümü tefekkürün rûhî olgunluğu ve son nefes meçhûlünün kaygısı içerisinde geçer.
Onlar çok iyi bilirler ki ömrü boyunca insanın ayağını kaydırmak için uğraşıp duran şeytan, kişinin son nefesinde çok daha büyük bir hırsla insanın îmânına musallat olur. Kalbinde şüphe bulunanları yoldan çıkarır, küfre dûçâr eder. Ardından da aldattığı insanı bedbahtlığıyla baş başa bırakıp gider. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“...Şeytan insana; «İnkâr et.» der. İnsan inkâr edince de: «Ben senden uzağım, çünkü ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.» der.” (el-Haşr, 16)
KİMİNE ACI KİMİNE TATLI: ŞERBET
Bu sebeple Cenâb-ı Hak’tan bilhassa son nefesimizde ihlâsımızı muhâfaza etmesini niyâz ederiz. Hayat yolculuğundaki ecel geçidinin son virajı çok keskin ve tehlikelidir. Dolayısıyla en mühim meselemiz, derdimiz ve kaygımız; o virajı selâmetle geride bırakabilmek olmalıdır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Ey îmân edenler! Allâh’ın azametine göre bir takvâ sahibi olun. Ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102)
Sahâbenin meşhur zâhid ve âbidlerinden biri olan Osman bin Maz’ûn Medîne’de Ümmü’l-Alâ isminde bir kadının evinde vefât etmişti. Bu kadın:
“–Ey Osman, şehâdet ederim ki şu anda Allah Teâlâ sana ikram etmektedir.” dedi. Rasûlullah müdâhale ederek:
“–Allâh’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdu. Kadın:
“–Bilmiyorum vallâhi!” deyince Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
“–Bakın, Osman vefât etmiştir. Ben şahsen onun için Allah’tan hayır ümîd etmekteyim. Fakat ben peygamber olduğum hâlde, bana ve size ne yapılacağını (yani başımızdan ne gibi hâller geçeceğini) bilmiyorum.” Ümmü’l-Alâ der ki:
“Vallâhi, bu hâdiseden sonra hiç kimse hakkında bir şey söylemedim.” (Buhârî, Tâbîr, 27)
NASIL ÖLECEĞİMİZ BELLİ Mİ?
Dolayısıyla kimin ne hâl üzere öldüğü meçhuldür. Geride kalanlar, ölen kimse hakkında kat’î bir hüküm vermekten sakınmalı, ancak onun için hayır-hasenât yapıp duâ ve güzel temennîlerde bulunmalıdırlar. Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663)
Ekseriyetle böyledir. Fakat peygamberler ve onların müjdelediklerinin dışında hiç kimsenin son nefes husûsunda bir teminâtı yoktur. Yani kişi, o âna kadarki yaşantısının düzgünlüğüne ve işlediği hayır-hasenâta güvenmemelidir. Yegâne güvenilecek ve sığınılacak merciin Cenâb-ı Hak olduğunu bilmeli, O’nu râzı edecek hâl ve amellerle O’na ilticâ etmelidir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR