Edepli İnsan Nasıl Olur?

Edepli insan nasıl olur? Edepli insanın vasıfları/özellikleri nelerdir?

Edeb, en öz şekliyle, bir insanın haddini bilmesidir. Bu haddini bilmek, kendisini yaratan Rabbine karşı olur. Kendi kulluğunun farkında olan insan, yaratılış gâyesi olan “kulluk vazifeleri”ni hakkıyla yapmaya çalışır. Bu hususta aczi veya zaafları yüzünden meydana gelen hatalar sebebiyle de Allâh’a karşı tevbe ve nedâmet hisleri ile dolu olur. Kalbi, bu sebeple mahzun ve kırık olmalıdır. Tevbenin sıhhatinin şartı, günahlardan pişmanlık duymak ve onları bir daha işlememek için var gücüyle gayret göstermektir.

EDEPLİ İNSAN NASIL OLUR?

Edebli insan, her ân kalbini muhafaza etmeye çalışır. Orası, Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhıdır. Orada yabancı duygu ve düşüncelerin yerleşmesine fırsat vermez. Hâne sahibinin hoş görmeyeceği her türlü günah, isyan, şirk ve benzeri kötü hasletleri kalbinden temizlemekle meşgul olur. Yine kibir, riyâ ve haset gibi kalp hastalıklarını da tevâzû, ihlâs ve kanaat ile temizler.

Kalb, dünya sevgisinden arındıkça, Allâh’ı anmaya müsait hâle gelir. Nurlanır, berraklaşır, zikre elverişli, tertemiz bir hâl alır. Bu hâle gelen kalb, dışarıya da güzellikler yaymaya başlar.

Hasan Basrî Hazretleri, bu hâle ermiş takvâ sahiplerinin özelliklerini anlatırken şöyle buyurur:

  1. Sözde doğrudurlar.
  2. Yapılan sözleşmeye, verilen ahde tam riâyet ederler.
  3. Akrabaları ziyaret ederler.
  4. Zayıflara yardım eli uzatır, merhametle onları kuşatırlar.
  5. Öğünmek ve kabara kabara yürümekten uzaktırlar.
  6. Ellerinin ve gönüllerinin eriştiği her yere iyilikle uzanmak isterler.
  7. Yüce Allâh’a yaklaştıracak güzel ahlâkla süslenmişlerdir.

Bu hasletlerin hepsi, kalbin saflaşması ve tezkiye olması neticesinde insanın iç âleminin güzelleşmesi ve sonra da bütün mahlûkâta bu güzellikleri arz etmesidir.

Dikkat edilirse, Allâh’ın huzurunda haddini bilen insan, diğer insanlara da aynı şekilde kibar, efendi ve edeb ölçüsünde yaklaşır. Onların da kendisi gibi “yaratılmış” varlıklar olduğunu bilir, görür. Onlara tepeden bakmaz. Kalbinde kibir, gurur bulundurmaz. Onları kendisinden daha üstün görmediği için onlara kendisini beğendirmeye, yani riyâya gerek duymaz.

İnsanlardan bir şey beklemediği için hâlini de âlemlerin Rabbi olan Allâh’a arz eder. O, insanları ve hattâ bütün mahlûkâtı, Allâh’ın rızâsını kazandıracak vesileler olarak görür. Mü’min yeryüzü gibi, kendisini çiğneyenlere bile mütevâzî bir şekilde davranır. Gönül kazanır, ama gönül kırmaz. O hangi kötülüğe mâruz kalırsa kalsın, kendisinden sadece iyilik ve güzellikler ortaya çıkar.

Edeb ve hayâ konusunda, sadece insanların arasındayken değil, her an, gündüz ve gece dikkatli ve hassas olur. Çünkü insanların görmediği yer ve zamanlarda da Allâh’ın ve meleklerinin her ân kendisini görüp gözettiğini bilir. Ve asıl utanılması gereken varlığın insanlar değil, Cenâb-ı Hakk’ın bizzat kendisi olduğunun farkındadır. Onun tek bir gâyesi vardır; Allâh’ın rızâsını kazanmak… Bu dünyayı ve bu dünyada karşılaştığı her hâdise ve her insanı, bu büyük gâyenin gerçekleşmesine vesile olacak vasıtalar olarak görür. Rabbim, bizi de edeb ile nûrlanıp edeb ve hayâ tâcını giyen bahtiyar kullarından eylesin. Âmin.

Kaynak: Zahide Topçu, Şebnem Dergisi, Sayı: 108

İslam ve İhsan

ALLAH’A KARŞI EDEP NASIL OLUR?

Allah’a Karşı Edep Nasıl Olur?

EDEP İLE İLGİLİ UYARILAR

Edep ile İlgili Uyarılar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.