Ef’âl-i Mükellefin 8 Maddesi
Ef’âl-i mükellefin nedir veyahut ne demektir? Ef’âl-i mükellefin (mükelleflerin fiilleri) fiilleri nelerdir? Ef’âl-i mükellefin 8 maddesini anlamları ile yazımızda okuyabilirsiniz...
Mükellef olan insanların işleri sekizdir. Bunlara “ef’âl-i mükellefin” denir.
EF'AL-İ MÜKELLEFÎN (MÜKELLEFLERİN FİİLLERİ) NELERDİR?
-
Farz
Dinen yapılması kesin delillerle emredilen şeye farz denir.
Farzın hükmü: Yapan sevab kazanır, özürsüz olarak yapmayan azabı hak eder. İnkâr eden ise (Allah korusun) dinden çıkmış olur.
Farz, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olmak üzere, iki kısımdır.
Farz-ı ayn: Her mükellefin yapması gereken farz demektir. Farz-ı ayn, bazılarının yapmasıyla diğer mükelleflerden sakıt olmaz, yani yükümlülük kalkmaz. Onu her mükellefin yapması gerekir. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi...
Farz-ı kifaye: Bazı mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinin yapması gerekmeyen farz demektir, cenaze namazı gibi.
Farz-ı kifayenin sevabı, yalnız onu yapanlara aittir. Farz-ı kifaye, hiçbir mükellef tarafından yapılmayacak olursa, bütün mükellefler günahkâr olur. Mesela, cenaze namazı, o yerde bulunan mükelleflere ayrı ayrı değil, hepsine birden toplu olarak farzdır. Eğer mükelleflerden bir kısmı cenaze namazını kılarsa diğerleri günahtan kurtulmuş olur. Artık onların tekrar aynı kişinin cenaze namazını kılmaları gerekmez. Şayet mükelleflerden hiçbiri cenaze namazını kılmayacak olursa, orada bulunanların hepsi günahkâr olur.
-
Vacib
Delil yönünden farz kadar kesin olmamakla beraber, yapılması istenen şeydir. Vitir ve bayram namazlarını kılmak ve kurban kesmek gibi...
Vacibin hükmü: Yapan sevab kazanır, özürsüz olarak yapmayana azap gerekir. Ancak kesin delil ile sabit olmadığı için, farzda olduğu gibi vacibi inkâr eden dinden çıkmış olmaz.
-
Sünnet
Peygamberimizin farz ve vacib olmayarak yaptıklarına ve yapılmasını tavsiye ettiklerine denir.
Sünnet, “müekkede” ve “gayr-i müekkede” olmak üzere ikiye ayrılır:
a) Sünnet-i Müekkede
Peygamberimizin çoğu zaman yaptığı ve bazen de terk ettiği sünnete denir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi.
b) Sünnet-i Gayr-i Müekkede
Peygamberimizin ara sıra yaptıkları sünnete denir. İkindi namazının sünnetiyle yatsı namazının ilk sünneti gibi.
Diğer taraftan sünnet, genel olarak ikiye ayrılır:
a) İbadetle ilgili olanlara “sünnetü’l-hüda” denir. Ezan, ikamet ve cemaatle namaz, bu tür sünnetlerdendir.
b) İbadetle ilgili olmayıp âdet olarak yaptıklarına da “sünenü’z-zevâid” adı verilir. Peygamberimizin giyim tarzı, oturup kalkması gibi işleri âdet olan sünnetlerdendir. Bunları yapmayan kimse kınanmaz.
Sünnetin hükmü, işleyen sevab kazanır. Sünneti kasten terk etmek, azabı değilse de, azarlanma ve kınanmayı gerektirir.
Sünnetin bir de kifaye kısmı vardır. Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmek, teravihi cemaatle kılmak gibi.
-
Müstehab (Mendub)
Peygamberimizin bazen yapıp bazen yapmadığı şeye müstehab denir. Kuşluk namazı kılmak, Ramazan ayından sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak gibi. Müstehab’a mendub da denir.
Müstehabın hükmü: Yapan sevab kazanır, yapmayan sevabdan mahrum olur.
-
Mübah
Mükellefin, yapıp yapmamakta serbest olduğu şeye denir. Helal olan şeyleri yiyip içmek, oturmak, yürümek ve uyumak gibi.
Mübahın hükmü: Yapan sevab kazanmaz, yapmayan da günah işlemiş olmaz.
-
Haram
Dinen yapılmaması kesin delil ile emredilen şeye denir. İnsan öldürmek, hırsızlık yapmak, anaya babaya karşı gelmek ve içki içmek gibi.
Haramın hükmü: Haram olan bir şeyi yapan günahkâr olur, haramdan kaçınan sevab kazanır. Haram olan bir şeyi helal sayan ise dinden çıkar.
-
Mekruh
Delil yönünden haram kadar kesin olmamakla beraber, yapılmaması istenen şeye denir.
Mekruh, tahrimi ve tenzihi olmak üzere iki kısma ayrılır.
a) Tahrimen Mekruh
Harama yakın olan mekruhtur. Vacib olan bir işi yapmamak tahrimen mekruhtur.
b) Tenzihen Mekruh
Helale yakın olan mekruhtur. Sünnet ve Müstehab olan şeyleri yapmamak Mekruhun bu kısmına girer. Tenzihen Mekruh olan bir şeyi yapmak azabı gerektirmez, ancak yapılmaması daha iyi olur.
-
Müfsid
Başlanmış olan bir ibadeti bozan şeye denir. Namaz kılarken konuşmak, oruçlu iken bile bile yiyip içmek gibi.
Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet