Ef'âl-i Mükellefîn Ne Demek?

Ef'âl-i mükellefîn ne demek? Kısaca anlamı nedir?

Mükelleflerin fiilleri anlamına gelen ef'âl-i mükellefîn, dinen yükümlü sayılan insanların davranışları ve bunlarla ilgili hükümler manasına gelir. Fıkıh usulü bilginlerinin çoğunluğu teklifi hükümleri Şâri'in hitabına nispetle, îcap, nedb, ibâha, kerâhe ve tahrîm şeklinde beş kısma ayırırlar. Hanefî bilginler ise mükellefin fiiline nispetle farz, vacip, mendup, mubah, tenzihen mekruh, tahrimen mekruh ve haram olmak üzere yedi kısma ayırırlar. Bu kavramlar aynı zamanda ef'âl-i mükellefîn tabirinin de ana bölümlerini oluşturur. Bunlardan hareketle ef'âl-i mükellefîn; farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh ve müfsit şeklinde sıralanabilir.

Farz, Allâh ve Rasulünün açık bir ifade ile emrettiği, kat'î delillerle sabit fiiller olup, Müslümanların öncelikli olarak yerine getirmekle mükellef oldukları, terk edilmesinin dünyevî ve uhrevî kınanmayı gerektirdiği emirlerdir. (bk. Farz). Vacip, amel bakımından farz gibi olan, fakat katî ve açık delillere dayanmayan emirlerdir (bk. Vacip). Sünnet Hz. Peygamber'in söz, fiil ve onayı ile sabit olan tavsiyeleridir (bk. Sünnet). Müstehap, yapılması hoş karşılanan, daha uygun olan iyi işleri, ahlâkî davranışları ifade eder (bk. Müstehap). Mekruh, delil yönünden kesin olmamakla birlikte yapılmaması istenen şeylerdir. Tahrimen mekruh ve Tenzihen mekruh kısımlarına ayrılır (bk. Mekruh). Haram, açık ve katî bir delille yapılmaması istenen fiile denir (bk. Haram). Müfsit ise, başlanılan ameli bozan hal ve fiildir (bk. Müfsit).

Buluğ çağına erişmiş akıllı bir Müslüman'ın, dininin kendisiyle alakalı hükümlerini, emir ve yasaklarını bilmesi, sorumluluklarını tanıması Müslümanlığının bir gereğidir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.