Efendimizden Teberrük Örnekleri
Efenmize duyulan muhabbet ve sevginin zirvesini temsil eden sahabiden teberrük örnekleri...
Teberrük; bereketlenmek, bereket ummak, berekete nâil olmak demektir. gibi anlmlara gelmektedir.
Teberrük; Allah Teâlâʼya duyulan îman muhabbetinden dolayı, Oʼna yakınlığı bulunan bütün varlıklardaki ilâhî tecellîlere gösterilen hürmet ve tâzim duygusunun tabiî bir neticesidir. Zira bir varlığa duyulan muhabbet, o muhabbete vesîle olan veya onunla alâkası bulunan her şeye sirâyet eder. Seven, sevdiğinin her şeyini sevip ona meftûn olur.
EFENDİMİZİN SAÇININ TELİ
Peygamber Efendimiz’in alnındaki saçları kesildiğinde Hâlid bin Velid -radıyallâhu anh-;
“–Yâ Rasûlâllah! Alnının saçını bana ver! Bu hususta hiç kimseyi bana tercih etme! Anam, babam Sana fedâ olsun!” diyerek yalvardı.
Bu esnada Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-; Hâlid bin Velid’in Uhud, Hendek ve Hudeybiye’de yaptıklarını düşünüyor, bir de o anki hâline bakıyor ve hayretler içinde kalıyordu. (İbn-i Sa‘d, II, 174)
Hazret-i Hâlid; Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in saçları kendisine verilince, onları gözlerine sürdü ve sarığının ön kısmına yerleştirdi. Böylece Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile dâimî bir râbıta ve tedâî hâlinde yaşadı. Bu sayede onun savaşta karşılaşıp da mağlûp etmediği hiçbir topluluk yoktu. Nitekim Hâlid -radıyallâhu anh-;
“–Ben onu başıma sarıp hangi tarafa yöneldimse, orası fetholundu!” demiştir. (Vâkıdî, III, 1108; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, II, 111)
Rivâyet olunduğuna göre;
Hâlid -radıyallâhu anh-, Yermük Savaşı’nda sarığını kaybetmişti. Askerlerine sarığın bulunmasını emretti. Fakat aramalarına rağmen bulamadılar. Hazret-i Hâlid, tekrar aramalarını emretti. Sonunda sarığı buldular. Baktılar ki gayet eski bir sarık imiş. Sahâbî, bu eski sarık için Hâlid -radıyallâhu anh-’ın bu kadar ısrarına hayret etti. Bunun üzerine Hâlid -radıyallâhu anh-, şunları söyledi:
“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, saçlarını kestirmişti. Ashab, o saçları kapıştılar. Ben de saçından birkaç tel aldım ve bu sarığın içine koydum. Bu benim için öyle bir bereket oldu ki; onunla girdiğim bütün savaşlar, zaferle neticelendi. Zaferlerimin sırrı, benim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbetimdir.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IX, 349)
İbn-i Sîrîn -rahmetullâhi aleyh- anlatıyor:
“(Tâbiîn’in büyüklerinden) Abîde es-Selmânî’ye;
«–Bizde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in saçından var. Onu Enes -radıyallâhu anh-’in annesinden veya ehlinden temin etmiştik.» dedim.
Büyük bir heyecanla;
«–Vallâhi bende O’nun bir tek saçının bulunması, benim için dünya ve içindekilerden daha sevimli ve kıymetlidir.» dedi.” (Buhârî, Vudû, 33)
EFENDİMİZ’İN SU İÇTİĞİ BARDAK
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Benî Sâide mahallesinde ashâbı ile birlikte bulunurlarken Sehl bin Sa‘d -radıyallâhu anh-’a;
“– Ey Sehl, bize su verir misin?” buyurdu.
Bunun üzerine o, bir bardak su ikrâm etti.
Sehl, bu bardağı ömrü boyunca sakladı. (Buhârî, Eşribe, 30)
ŞU MÜBÂREK TABAĞI GETİR!
Firâs adlı bir sahâbî vardı. O da Peygamber Efendimiz’e ait bir eşyaya sahip olmak istiyordu. Bir gün Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına geldiğinde, önündeki bir tabaktan yemek yediğini gördü ve tabağı kendisine hediye etmesini ricâ etti. Kimsenin isteğini geri çevirmeyen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de tabağı ona hediye etti.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, zaman zaman Firâs’ın evine gider;
“–Hele şu mübârek tabağı bir getir.” derdi. Habîbullah Efendimiz’in mübârek ellerinin değdiği bu tabağı zemzemle doldurup kana kana içer; artan suları yüzüne gözüne serperdi. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, III, 202)
BENİM NASÎBİM!
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir sütü içtiği zaman, içtiği kaptaki bakıyesinden diğer sahâbîlere de ikrâm ederler, hem içene feyz aktarması olur, hem de sütte bir bereketlenme meydana gelir ve hiç eksilmezdi.
Sehl bin Sa‘d -radıyallâhu anh- şöyle rivâyet etmektedir:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir içecek getirilmişti. Ondan bir miktar içtiler. Bu esnada sağ tarafında bir çocuk, sol tarafında ise ashâbın büyüklerinden yaşlı kimseler oturuyorlardı. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sağındaki çocuğa kâbına erişilmez bir incelik ve nezâketle;
“–Müsaade eder misin, bu içeceği evvelâ şu büyüklerine vereyim?” buyurdular.
O akıllı çocuk da herkesi şaşırtan şu büyük cevabı verdi:
“–Yâ Rasûlâllah! Sen’den bana ikrâm olunan nasîbimi hiç kimseye vermem!”
Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mübârek ellerindeki içeceği o çocuğa verdiler. (Buhârî, Eşribe, 19)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ocak, Sayı: 227