
Efendimizi Hem Üzen Hem Sevindiren Hadise
Peygamber Efenmizi (s.a.v) hem üzen hem de bir o kadar sevindiren hadise nedir? Sahabeden almamız gereken dersler nelerdir? İslam kardeşliği nasıl olmalıdır?
Şu hâdise, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in muhtaç ve muzdarip ümmeti hakkındaki rikkat ve hassâsiyetini ne güzel sergilemektedir:
Cerîr bin Abdullah -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“Bir gün erken vakitlerde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in huzûrunda idik. O esnâda Mudar Kabîlesi’nden, kılıçlarını kuşanmış, perişan bir topluluk çıkageldi. Gelenlerin üzerinde kaplan derisine benzeyen, alaca çizgili, basit bir aba vardı. Bu abayı delerek başlarından geçirmişlerdi. Fakat yoksulluktan, neredeyse çıplak vaziyetteydiler.
Onları bu derece fakir görünce Allah Rasûlü’nün üzüntüden yüzünün rengi değişti. Hemen evine girdi. Sonra da çıkıp Bilâl’e ezan okumasını emretti, o da okudu. Sonra Bilâl -radıyallâhu anh- kāmet getirdi ve Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namaz kıldırdı. Akabinde bir hutbe îrâd ederek, önce şu âyet-i kerîmeyi okudu:
«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan zevcesini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının!.. Şüphesiz ki Allah, hepinizi görüp gözetmektedir.» (Bkz. en-Nisâ, 1)
Sonra da şu âyet-i kerîmeyi okudu:
«Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın!..» (el-Haşr, 18)
Daha sonra:
«–Her bir fert, altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir ölçek bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin. Hattâ yarım hurma bile olsa sadaka versin!» buyurdu.
(Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in üzüntüden yüzünün sararması, ashâba o kadar tesir etmişti ki) Ensâr’dan bir adam, ağırlığından dolayı neredeyse kaldırmaktan âciz kaldığı, hattâ kaldıramadığı bir torba getirdi. Ahâli birbiri peşine sökün edip, sadaka vermek için sıraya girmişti. Sonunda yiyecek ve giyecekten iki yığın oluştuğunu gördüm.
Baktım ki Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yüzü gülüyor, sanki ayın on dördü gibi parlıyordu…” (Bkz. Müslim, Zekât, 69)
Bugün bizler de Efendimizʼin gönlüne bir sevinç vermek istiyorsak, Oʼnun mazlum ve mağdur ümmetinin yüreğine su serpecek, onların yorgun gönüllerini biraz olsun tesellî edecek gayretlerin içinde bulunmalıyız. Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, amellerimizin, berzah âleminde kendisine de arz edildiğini, şöyle haber veriyor:
“…(Hayatım gibi) vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim…”[1]
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼi güzel amellerimizle sevindirmek ne büyük saâdet, ne muazzam bir bahtiyarlıktır. Fakat buna mukâbil aynı hadîsin devamında;
“(Amellerinizden) kötü bir şey gördüğümde, sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” buyruluyor.
Yine Vedâ Hutbesi’nde de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayın!” tembihinde bulunuyor.[2]
Dolayısıyla; yanlış hâl ve davranışlarımız, hatâ ve kusurlarımız, gaflet ve ihmâllerimiz sebebiyle, Efendimizʼin gül yüzünü soldurmak ve O’nun rakik kalbini incitmek, çok büyük bir mahcûbiyet sebebidir.
Bilhassa Ramazân-ı Şerîfʼte bu hakîkatleri de hatırımızdan çıkarmayalım. Yani Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Ben Yemenʼden gelen nefes-i Rahmânîʼyi duyuyorum.”[3] buyurduğu gibi, ümmetinden gelen Rahmânî nefeslerden de bunun aksine nefsânî ve şeytânî nefeslerden de haberdar ediliyor. Bunu unutmayıp hâl ve tavırlarımızı güzelleştirmeye çalışalım. Oʼnun aziz ve latîf kalbine huzur verebilmek, gül yüzünde küçücük bir tebessüme vesîle olabilmek için, bilhassa ümmet-i Muhammedʼin dertlerine derman olmaya gayret edelim.
İbn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ-’nın ifadesiyle; “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ramazân-ı Şerîfʼte, esen rüzgârlardan daha cömert olurdu.”[4]
Ümmeti olarak bizler de Oʼnun bu hâliyle hâllenmeye gayret edelim ki “Kişi sevdiğiyle beraberdir.”[7] nebevî müjdesinin muhtevâsına giren bahtiyar kullardan olabilelim.
[1] Heysemî, IX, 24.
[2] Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56; İbn-i Mâce, Menâsik, 76, 84; Ahmed, V, 30; İbn-i
Hişâm, IV, 275-276; Hamîdullâh, el-Vesâik, s. 360.
[3] Taberânî, Kebîr, VII, 52/6358.
[4] Müslim, Fedâil, 50.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2025 – Şubat, Sayı: 468
YORUMLAR