Efendimiz'in Yanındaki Bazı Gençler

Efendimiz'in yanındaki bazı yiğit gençler, yaşları ve hikmetleri…

Efendimiz’in gençlere büyük bir ihtimam gösterdiğini ve onlarla yakından ilgilendiğini görüyoruz. Öyle ki, azat ettiği kölesi Zeyd bin Hârise hidayete erdiğinde henüz 15 yaşındaydı. Taif’te Peygamberimize atılan taşlara karşı vücudunu çekinmeden siper etmişti. O zamanlar genç, yiğit bir delikanlıydı.

Üsame bin Zeyd, 19 yaşında İslam ordularına kumandanlık yaptı. Bu, Efendimiz’in gençleri kabiliyetlerine göre nasıl yetiştirdiğini gösteren en güzel örneklerdendir.

Hazreti Ali’nin kardeşi Cafer bin Ebi Talib, Habeşistan’da Necaşi’nin huzurunda Müslümanları temsil etti; ilimle, hikmetle ve cesaretle konuştuğunda henüz 17 yaşında bir delikanlıydı.

Mekke’nin en zengin ve en yakışıklı gençlerinden biri olan Mus’ab bin Umeyr, Müslüman olduğunda ailesi tarafından hapsedildi. 18 yaşındaydı. Ailesi ona, “Seni mirastan reddedeceğiz, hiçbir şey vermeyeceğiz. Vazgeç bu dinden!” dedi. Ama Mus’ab direndi, asla geri adım atmadı. O zaman da 18 yaşındaydı.

Uhud Savaşı’nda şehit düştü. Şehit olduğu anda bir melek onun suretine bürünmüştü. Efendimiz, “Mus’ab, tekaddem – biraz daha öne geç,” dediğinde dönüp baktı ve onun şehit olduğunu, meleğin onun suretinde temessül ettiğini gördü.

Efendimiz, insanları mizacına ve kabiliyetine göre yetiştirirdi: Valiyi vali olarak, ordu kumandanını kumandan olarak, dini tebliğ edecek olanı davetçi olarak; bedeviyi ise kendi hâline uygun şekilde terbiye ederdi.

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZE (S.A.V) İLK İMAN EDEN GENÇ SAHABÎLER

Peygamberimize (s.a.v) İlk İman Eden Genç Sahabîler

PEYGAMBERİMİZİN GENÇLERE VERDİĞİ VAZİFELER

Peygamberimizin Gençlere Verdiği Vazifeler

SAHABELERİN HAYATI

Sahabelerin Hayatı

PEYGAMBERİMİZ'İN YETİŞTİRDİĞİ GENÇLER

Peygamberimiz'in Yetiştirdiği Gençler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.