Eğitimcilerin Fedakarlık Hikayesi

Kendisini yararlı ilimle tezyîn etmiş bir eğitimcinin zekâtı, sahibi olduğu ilmi talebelerine aktarmak ve onların iyi yetişmesi için gayret göstermektir.

“Her şeyin bir zekâtı vardır.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 44) Kendisini yararlı ilimle tezyîn etmiş bir eğitimcinin zekâtı da, sahibi olduğu ilmi talebelerine aktarmak ve onların iyi yetişmesi için gayret göstermektir. Bu hususla ilgili olarak talebelik yıllarımıza dâir, gönlümüzde kalıcı izler bırakmış olan pek çok güzel hâtıra vardır:

Meselâ Celâleddin Ökten Hoca, yetmiş yaşında, parkinson hastalığı olan bir kimse idi. Buna rağmen bir arkadaşımızın kolunda sınıfa gelir; 25’lik bir delikanlı heyecanıyla ders anlatırdı…

Yine hocalarımızdan Yaman Dede, yaşadığı müstesnâ aşk ve vecd hâlini derslerimize de yansıtır, hikmetli nasihatleriyle rûhundan rahmet taşırırdı. Başka bir hocamız, sabah saat yedide gelir, çorbalarımızı koyardı. Diğer bir hocamız, verdiği hüsn-i hat dersinde talebelerin kullandığı kamış ve mürekkebi kendisi getirirdi. Bir diğeri, yatakhânede geceleyin dolaşır, üstü açık olanların üzerlerini örterdi.

Bazı hocalarımız da, son dersi müteâkip, derslerinde geri kalan talebelerin eksiklerini telâfî için ilâve ders yaparlar ve her talebenin daha iyi yetişmesi için bitmez bir heyecanla gayret sarf ederlerdi.

O günlerden bugüne, aradan uzun seneler geçti; hocalarımızın hepsi rahmetli oldu. Fakat o güzel insanlardan bize aksedenler, hâlâ dipdiri… Onların bereketli izleri, akıl ve gönlümüzde hâlâ canlı ve müessir… Dolayısıyla o demleri güzelleştirenlere her vakit duâ hâlindeyim… Bizlere düşense, bugünleri ve yarınları güzelleştirmek…

TOPLUMU YETİŞTİREN BUGÜNÜN TALEBESİDİR

Bunun için hiçbir talebeyi önemsiz görmemek lâzım. Şüphesiz ki hepsi de istîdâdı ölçüsünde nice güzel vazifeler icrâ edecektir. Nitekim Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın vezirleriyle bütçe müzâkeresi yaptığı esnâda mâliye nâzırı ile aralarında geçen konuşmada ona hitâben söylediği şu sözler ne kadar mânidardır:

“–Paşa! Kendilerine imkân sağladığımız yüz talebeden kaçı yetişiyor? Aralarından üç-beş tane adam çıkıyor mu?”

“–Evet sultânım! Yetişiyor elbette. Ama bu kadarından ne çıkar ki?!”

“–Paşa! Bilir misin ki bunca ahâlîyi tenvîr edip yetiştiren de işte bu üç-beş kişidir. Mâdem ki medreselerimizdeki her yüz talebeden üç-beş tane de olsa, ahâlîyi tenvîr edecek ciddî insan yetişebiliyor, o hâlde onların hatırına fire sayabileceğimiz diğerlerini de bakıp gözetmeye râzı olmalıyız!..”

Ayrıca şunu da zikretmek lâzımdır ki eğitimci, ilgilendiği talebelerin rûhuna girecek bir damar bulmalı ve onlara anlayışları ölçüsünde konuşmalıdır. Nitekim -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:

“Biz, insanlara akılları ölçüsünde konuşmakla emrolunduk.” (Deylemî, I, 398/1611; Ali el-Müttakî, X, 242) beyânı da bu hakîkati ifâde etmektedir. Bu sebeple bir eğitimci, talebesini iyi tedkik etmeli ve kıymetli bir mücevher işleyen mâhir bir usta gibi onu Cenâb-ı Hakk’ın râzı olacağı bir kıvâma ulaştırmak için çalışmalıdır. Zira gerçek bir eğitimcinin muvaffakiyeti, eğittiği talebelerinde kendini gösterecektir.

İSTİKBALİN ZİRVE ŞAHSİYETLERİ

Bundan dolayı eğitimci, kendisine emânet edilen her bir talebenin, istikbâlin zirve şahsiyetlerinden biri olabileceği ihtimâlini dâimâ göz önünde bulundurmalı; dünyayı değiştirebilecek dâhîlerin, belki de elinin altında olabileceğini unutmamalıdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.