Ekmeği Tuza Bananlar
Osman efendi, hayatını maaşına göre ayarlamış, hiç maddî sıkıntı çekmiyor, kimseye el açmıyor, icab ettiği zamanlar ekmeğini tuza banarak katık etmesini biliyordu.
Bir ahbabımız vardı. Muhtelif hoca efendilerden dini ders almış. Arapçası kuvvetli olup, tefsir, hadis, fıkıh bilgilerine vukûfiyeti vardı.
Zaman geldi, evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu. Kendisi Konya’nın bir köyündendi. Nevşehir’e yerleşmiş, kendisine müftilikten vaizlik vazifesi verilmişti.
Otuzbeş-kırk sene kadar evvel maaşlar çok cüz’i bir ölçüde idi. Ona rağmen vaiz Osman efendi, hayatını maaşına göre ayarlamış, hiç maddî sıkıntı çekmiyor, kimseye el açmıyor, icab ettiği zamanlar ekmeğini tuza banarak katık etmesini biliyordu.
O kadar müstağni, gönlü zengin idi ki, oradaki zenginler, bunun ihlâs ve çocuklarını yetiştime kabiliyetini bildikleri için yavrularının bilgi sahibi olmaları için, onu tercih ediyorlardı.
O büyük şevk ve gayret ile Allah’ın rızâsını gözeterek, onları red etmiyor, çocuklarla alâkadar oluyordu.
Okuma ücreti diye bir şey almıyor, “bizim hocalarımız öğrettikleri için bizden karşılık almamışlardı” cevabını veriyordu. Böyle olunca Allah Teâlâ kendisinden razı oluyor ve halka da kendisini sevdiriyordu.
Bekâr iken gezmeyi çok severdi. Şehirden şehire kasabadan kasabaya seyahat ederdi. Durduğu yerde duramaz, bu gün burada yarın şurada vakit geçirirdi.
On beş sene kadar olmuş Osman Efendi adeta gaiblere karışmıştı. Kendisinin nerede olduğundan haberimiz olmuyordu.
Yolumuz Nevşehir’e uğramıştı, gelen ahbablarımız meyanında, Osman Efendi de ziyaret kastı ile çıka geldi.
Herkes ayrılmış, Osman Efendi ile yalnız kalmıştık. Osman Efendiye uzun zamandır İstanbul’a gelmeyişinin sebebini sordum. Cevaben dedi ki:
– Elhamdülillah rahatım çok iyi, çoluk çocuğa karıştık. Ben bu şartlarla İstanbul’a gelecek olursam, bir aylık maaşımı harcamak icab edecek. Şayet harcar isem, borçlanacağım da. Bu sefer huzurum kaçacak. Telâş sıkıntı her yerimi saracak. Allah’ın verdiği bu huzuru kaybetmemek için buradan ayrılmamayı tercih ediyorum. Çünkü borçlanmadaki vebali biliyorum.
Sonra işittim ki Osman Efendi’nin bu feragatkârane hizmetlerini gören, civar halkı kendisine bir daire alıyorlar. Kendisi kabul etmek istememiş ise de, onların ısrarları üzerine sonunda muvâfakat ediyor. Huzur içinde hayat geçirirler inşaallah.
Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-3. s. 197-199
Kaynak: Sadık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 372. Sayı