Emniyet Kemeri Takmayanların En Çok Söylediği 6 Bahane

Trafik denetimleri sırasında vatandaşlar, emniyet kemeri kullanmamalarına ilişkin şaşırtıcı bahaneler öne sürüyor. Emniyet kemeri takmayan sürücülerin en çok söyledikleri 6 bahaneyi derledik.

Emniyet Genel Müdürlüğünce, vatandaşların emniyet kemeri kullanımına dikkat çekmek için çeşitli çalışmalar yürütülürken, denetimler de yoğun bir şekilde sürdürülüyor.

Bu kapsamda vatandaşlara emniyet kemeri kullanmadan yola çıkmamaları uyarısında bulunulurken, emniyet kemeri kullanımının sürücüler ve ön koltuktaki yolcular için ölüm olasılığını yüzde 50, arka koltuktaki yolcular için ise yüzde 75 oranında azalttığına dikkat çekiliyor.

EMNİYET KEMERİ TAKMAYANLARIN EN ÇOK SÖYLEDİĞİ 6 BAHANE

Emniyet ekiplerinin trafik denetimleri sırasında elde edinilen bilgilere göre, vatandaşlar emniyet kemeri kullanmamalarına ilişkin çeşitli ilginç nedenler öne sürüyor. Emniyet kemeri takmayan sürücülerin en çok söyledikleri bahaneler:

1- Yanan veya suya yuvarlanan araçta emniyet kemeri yüzünden sıkışacağından endişe etmek.

2- Emniyet kemerlerini rahat ya da kullanışlı bulmamak.

3- Sürücülük becerilerinin yüksek olduğuna inanarak çarpışmalardan kaçabileceklerini düşünmek.

4- Emniyet kemeri takmanın sürücüler tarafından sürücülüklerine bir eleştiri gibi algılanması.

5- Hamile kadınların emniyet kemeri takmasının zorunlu olmadığı.

6- Şehir içinde düşük hızda ilerlerken emniyet kemeri takılmasının gereksiz olduğunu düşünmek.

Çocuk koruma sistemlerinin kullanılmaması için öne sürülen nedenlerin başında ise "çocukların bağlanmaktan hoşlanmadığı düşüncesi" geliyor.

Söz konusu bahaneler arasında "çocuğun, bir yolcunun kucağında oturmasının güvenli olduğu düşüncesi" ve "çocuk koruma sistemlerinin çok pahalı bulunması" da yer alıyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.