Empati Yaparak Şükretmek Mümkün!

Mü’min, Allâh’ın herhangi bir mahlûkunu gördüğü zaman; “Ben onun yerinde olabilirdim, o da benim yerimde olabilirdi.” diyerek Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan lûtuf, ihsan ve ikramlarının tefekkürüyle şükrünü artırmalıdır. Övünmek yerine hamd etmelidir.

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “Müslüman kardeşlerine saygısızlık yapmanın ve onları horlamanın verdiği zarar kadar, kişiye hiçbir günah zarar vermez.” [1]

Nitekim hadîs-i şerîfte de: “İnsana günah olarak, müslüman kardeşini küçük görmesi yeter.” buyrulmaktadır. (Müslim, Birr, 32)

Bu nebevî gerçeğe rağmen, hâlâ din kardeşlerini küçük görenler, büyük bir hüsrâna dûçâr olmaktan kurtulamazlar. Zira bir başka hadîs-i şerîfinde de Rasûlullah -sallβllβhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennetʼe giremez.” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 147)

Din kardeşini küçümsemek, aslında kulun Hak katında kendini küçük düşürmesinden ibarettir. Bu sebeple müʼmin, hiç kimseyi kendinden daha aşağı seviyede görmemelidir.

Bu husus o kadar mühimdir ki, değil bir insana, sâir mahlûkâta bile küçümseyerek bakmak, ârif kullar nazarında, gazab-ı ilâhîyi celbeden cürümlerden biri olarak telâkkî edilmiştir.

BENİM KUSURUM NE?

Rivâyete göre Hazret-i Nuh -aleyhisselam-, yaralı ve cerahatli bir köpek görünce, başını öbür tarafa çevirmişti. Cenâb-ı Hak ona:

“‒Ey Nuh! Benʼi mi ayıplıyorsun? Onu Ben yarattım.” îkâzında bulundu.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin de hayvanlara eziyet etmemekle ilgili îkazlarının ardından buyurduğu;

“…Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.”[2] (Ahmed, III, 439) beyânı da, hayvanâta dahî nasıl bakmamız gerektiğini, çok net bir sûrette îzah etmektedir.

İşte bu nevî hassâsiyetlerle mânen olgunlaşarak ilâhî ahlâk ile ahlâklanan müʼminler, Hak Teâlâʼnın Rahmânî bakışıyla mahlûkâtı temâşâ ederler.

NİMETİN ASIL SAHİBİNİ UNUTMA!

Nitekim Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri bir gün müridleriyle daracık bir yolda giderken karşılarına bir köpek çıkar. O Ârifler Sultânı geri çekilerek köpeğe yol verir. Müridlerinden biri, içinden:

“‒Allah Teâlâ insanı mükerrem (üstün ve hürmete lâyık) kılmışken, Şeyh Bâyezîd, müridlerini de geri çekip bir köpeğe yol verdi. Bu ne acâyip bir hâl!” der.

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, mürîdinin hâlini fark ederek şu îzahta bulunur:

“‒Gönlümde öyle bir zuhûrat oldu ki; sanki o köpek, hâl lisânıyla bana; «Benim kusurum ne idi ki ezelde köpeklik postunu sırtıma geçirdiler?! Sen ne yaptın ki sana Âriflerin Sultânı hil’atini giydirdiler?! Bu hâlin sırrı nedir?» dedi. İşte bunun için ona yol verdim.”[3]

Velhâsıl bir mü’min, Allâh’ın herhangi bir mahlûkunu gördüğü zaman; “Ben onun yerinde olabilirdim, o da benim yerimde olabilirdi.” diyerek Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan lûtuf, ihsan ve ikramlarının tefekkürüyle şükrünü artırmalıdır. Övünmek yerine hamd etmelidir. Nîmet ve nâiliyetleri, nefsine izâfe etme gafletinden kurtulup o nîmetlerin asıl sahibi olan Allâhʼa şükretmelidir.


[1] Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Bâyezîd-i Bistâmî, sf. 190.

[2] İnsanın zikri, irâdî bir zikirdir. Hayvanâtın zikri ise gayr-i irâdî bir zikirdir. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes Oʼnu tesbîh eder. Oʼnu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız…” (el-İsrâ, 44)

[3] Attâr, Tezkire, s. 179.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.