"Emr-i bi'l ma'rûf" Hassasiyetimiz Nasıl Olmalıdır?
“Emr-i bi'l ma'rûf" hassasiyetimiz nasıl olmalıdır?
İyiliği tavsiye etmek ve kötülükten men etmek, bir mü’minin en mühim hususlarından biridir. Bunun takvâ derecesi ise, «emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l- münker» yani «iyiliği tavsiye etmek ve kötülükten men‘ etmek» vazifesini sadece dil ile değil, hâl ile müşterek, güzel bir üslûp ile gerçekleştirmektir.
EMRİ BİL MARUF’U TERK ETMENİN KÖTÜ SONUÇLARI
Böyle bir mevzuda takvâ bir kenara bırakılıp da emr-i bi’l-mâruf terk edilirse toplum türlü türlü belâlara dûçâr olur.
Zeyneb bint-i Cahş -radıyallâhu anhâ- der ki: Peygamber Efendimiz’e:
“Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde sâlihler bulunduğu hâlde biz helâk edilir miyiz?” diye sordum.
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Fısk ve fücûr (günahlar) çoğaldığı vakit, evet!” (Buhârî, Enbiyâ, 7)
Dolayısıyla iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, ilâhî gazaptan korunmanın da yegâne yoludur. Onun için her müttakî/takvâlı kulun, iyiliği emredici ve kötülüğü de nehyedici olmak vazifesi vardır.
Bu vazifeyi ve buna bağlı mes’ûliyetleri yaparken de her hâlükârda ölçü, Kur’ân-ı Kerim ile sünnet-i seniyyeye müracaat ve doğru kimselerle istişâre etmektir.