Emsalsiz Bir Cengâver Hâkan
Altı yüz yirmi senelik muhteşem Osmanlı Devleti’nin Yavuz Sultan Selîm Hân’a âit olan kısmı, sadece sekiz seneciktir. Onun bu kadar kısa bir zaman içinde elde ettiği muazzam muvaffakıyetleri havsalaya sığdırmak, -âdeta- imkânsızdır.
Gerçekten târihî hâdiselerin sır ve hikmetlerini araştıran “tarih felsefesi” ile uğraşanlar, Sultan Selîm Hân’ın millî tarihimize bahşettiği maddî ve mânevî başarıları îzahtan bugüne kadar âciz kalmışlardır.
2500 kilometrelik bir mesâfeyi; dağ, bayır, çöl ve ormanlar aşarak katetmiş ve zamanının en kuvvetli devletlerinden biri olan Safevîler’in muazzam ordusunu perişân etmiştir. Mısır seferinde ise, o güne kadar geçilemez sanılan korkunç “Sînâ Çölü”nü aşmasının maddî imkânlarla bir îzâhı yoktur.
Hilâfet müessesesi, onunla yeniden izzet kazanmış ve müessir bir hâle gelmiş, mukaddes emânetler lâyık oldukları hürmete onun vesîlesiyle ulaşmıştır. Cihangir dedesi Sultan Fâtih, bu cengâver torununun madde ve mânâdaki üstünlüğünü çok evvelden keşfetmiş ve ona “Yavuz” adını vermiştir.
Tarih, emsalsiz bir cengâver hâkan portresini altın sayfalarına onunla resmetmiştir.
O, -bütün hayatı boyunca- çaresizlik ve aczi kabullenmeyip her çarenin Allah -celle celâlühû-’ya dayanmak sûretiyle bulunabileceğine inanarak çaresizlikleri çarelendirmiştir.
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013