En Erdirici İbadet

HAYATIMIZ

Namazın manevi yönleri nelerdir? Namazın sırrı hikmetleri nelerdir? Zikir ile namazın, manevi gelişim açısından nasıl bir ilişkisi vardır? Süleyman Derin yazdı...

Yüce Rabbimiz kendine giden vuslat yolunu namazın içine saklamıştır. Namaz dinin direği, maneviyat yolunda salikin sarılacağı en önemli ibadettir. Özellikle Nakşilikte manevi gelişimin merkezinde namaz vardır.

NAMAZIN MANEVİ YÖNLERİ

Namazın manevi olarak bizi erdirmesi için bazı şartları vardır ki İmam Gazali bunları İhya’sında uzunca ele alır. Bunlardan birincisi kalb huzuru olup, insanın namazda kimin huzurunda olduğunu unutmamasıdır. İkincisi tefehhüm olup okunan kıraatin, yapılan tesbihatın manalarını düşünmek ve anlamaya çalışmaktır. Bu ikisinden ise tazim ortaya çıkar, zira insan bazen amirinin huzurunda pür dikkat oturur, kendine söylenen her şeyi iyice anlar ama amirine karşı kalbinde bir saygı duymayabilir. Halbuki namazdan kasıt Rabbimizi tazim etmektir, bundan sonraki şart ise recadır, Allah Teâlâ’dan bir mükafaat ummaktır. İnsan bazen dünya sultanlarının huzurunda saygı ile bulunur, ama onlardan hiçbir fayda ummaz. Hatta bana zararları dokunmasın ona da razıyım der. Tüm bu şartlar yerine geldiğinde dahi mümin Hakka karşı haya sahibi olur, ibadetinin eksik olduğunun bilinci ile onun kalbi kırık ve boynu büküktür. (İhya, c.I, s.410)

NAMAZIN SIRRI

İmam Rabbani’ye göre şartları yerine getirilerek kılınan böyle bir namaz saliki bu dünyadan çıkarır, onu alıp ahirete götürür. Namazın bu yüce sırrını İmam Rabbani şöyle açıklar:

“İlâhî hakikatlerden nasiplenmek ahirete mahsustur. Bunlar­dan dünyada nasiplenmek ise ancak müminin miracı olan na­mazda mümkün olur. Namaz miracı ile sanki dünyadan çıkıp ahirete varılır ve ahirette verilecek nimetlerden faydalanılır. Kanaatimce bunun sırrı, ilâhî hakikatle­rin zuhur ettiği yer olan Kabe’ye dönmekte gizlidir. Kabe şaşılacak bir yerdir. Zira o, sureti ile dünyadan, hakikati ile ahirettendir. Onun vasıtasıyla, namaz da böyle bir özellik kazanmış, sureti ve hakikatiyle hem dünyayı hem ahireti cemeden bir ibadet olmuştur. Kesin olarak anlaşılmıştır ki; namaz esnasında hâsıl olan hâl, namaz haricinde meydana gelen her tür kemâlâtın üstündedir. Dünyada, asıldan bir şeyler taşıyan ve matluptan bir koku getiren biricik şey namazdır. Bunun dışındakiler boşa kürek çekmektir.” (c.2, 236. Mektup)

İslam toplumlarında psikolojik rahatsızlıklar başka ülkelere kıyasla azdır, bunun sebebi insanın namazda Hakk ile beraber olması bu beraberliğin neticesinde ise gönlünün ferahlamasıdır. Dünya işleri ile gönlü daraldığında Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem:“Beni ferahlat ey Bilâl!” (Heysemî, ez-Zevâ’id) buyurmuştur. Ayrıca “Gözümün nuru namazdadır.”(el-Müstedrek, nr. 2676) hadisi de Hz. Peygamber’in namaza bakışını ne güzel ifade eder.

Bazı tarikat erbabı namazdan çok sema, musiki gibi ayinlerden zevk aldıklarını söylemektedirler. İmam’a göre namazı ihmal ederek başka uygulamalarda manevi vecdler yaşayanlar dinin hakikatine erememiş telvin ehli kimselerdir:

“Sufi zümre içinde namazın hakikatine eremeyenler ve namaza mahsûs üstünlükleri bilmeyenler hastalıklarının çaresini başka yerlerde aramakta ve maksatlarına ulaşmak için farklı şeylere sa­rılmaktadır. Hatta bu zümreden bazıları namazın manevi hâllerden uzak olduğunu zannettiler. Bu taifeden büyük bir topluluk ıstıraplarını teskin etmenin yollarını semada, nağmelerde, vecd ve tevâcüdde aradılar; matluplarını, nağmelerin perdeleri ardında bulmaya çalıştılar. Böyle olunca, raksı ve hareketi kendilerine adet edindiler. Halbuki onlar “Allah’ın haram ettiği şeyde sizin için şifâ yoktur.” (Buhari, Eşribe) hadisini duymuştular. Şayet namazın hakikatinden ufacık bir şey onlara keşfolsaydı ve ondan birazcık tadabilseydiler, sema ve vecde ke­sinlikle meyletmezler, vecd ve tevâcüde yaslanmazlardı. Değerli kardeşim! Namaz kaynaklı kemâlât ile nağme kay­naklı kemâlât arasında, namaz ile nağme arasındaki derece farkı kadar fark vardır.” (c.2, 261. Mektup)

ZİKİR İLE NAMAZIN MANEVİ GELİŞİM AÇISINDAN İLİŞKİSİ

Sufilerin en fazla üzerinde durduğu zikir ile namazın, manevi gelişim açısından nasıl bir ilişkisi vardır? Sufilere göre sülukun başında terakki daha çok zikir ile olur, zira gönül dünya sevgisi ile hasta iken namazdan gerekli fayda elde edilmez, ne zaman ki kalp zikir ile temizlenir o zaman manevi gelişim namaz ile gerçekleşir:

“Nefs-i emare, nefs-i mutmainneye dönüşürse artık o zaman terakki zikirle hâsıl olmaz... Bundan böyle zikrin hükmü ebrâr kulların virtlerinin hükmündedir. Bu makamda yakınlık mertebelerini kat etmek Kur'ân okumaya ve namazları uzun kıraat ile huşu içinde kılmaya bağlıdır.” (c.3, 25. Mektup)

Bu hususta acı olan şudur ki bazı tasavvuf erbabı kimseler namazın manevi gelişimdeki bu öneminin farkında değildirler. Akaid ve fıkıh bilgisi zayıf olan bu tarikat ehlinin halini İmam şöyle anlatır:

“Değerli kardeşim! Bugün bu sözler insanların çoğuna ağır gelebilir. Onlar bu sözleri anlamaktan uzaktırlar. Ancak insaflı davranıp da şer’î ilimlere uygunlu­ğu noktasında sözlerimin sıhhatini araştırsaydılar ve şeriatın hangisini daha fazla yücelttiğini görseydiler belki de bu gafletten kurtulurlardı.” (c.2, 261. Mektup)

Durum böyle olunca yolumuzun büyükleri namaza ayrı bir ehemmiyet vermişler, cemaatle namazı yolumuzun aslı kılmışlardır. Farzlar dışında nafile namazları da sanki birer farzmış gibi eda etmişlerdir. Halk dili ile beşe beş katmışlardır. Hakka âşık olan kul onunla daha fazla vakit geçirmek için hep fırsat kollar, bu hususta müminler birbirlerine yardımcı olurlar:

“Teheccüt namazı da sanırım bu tarikatın zorunlu prensiple­rindendir. Bunun için gayret sarf etmeli ve bir mazeret olmadıkça onu terk etmemeliyiz. Eğer ilk zamanlar uyanmak size zor geliyorsa aile ehline ve arkadaşlarınıza tenbih edip sizi uyandırmalarını rica edebilirsiniz. Alı­şana kadar bu minval üzere devam ederseniz, daha sonra hiç zorlanmadan bu ibadeti yerine getirebilirsiniz… Eğer mümkünse kuşluk namazını kılmak da çok faziletli bir iştir. Hiç olmazsa her gün iki rekat kılmak için gayret sarf etmeli­yiz. Kuşluk namazı da teheccüt namazı gibi en az iki, en çok on iki rekattır. Durumumuza göre ne kadar kılabilirsek o kadar iyidir.” (Mektubat, c.3, 17. Mektup)

Netice itibari ile sufilikte gerçek kemâlât ancak namaz ile elde edilir. Namazlar hakkı ile eda edilmeden salikte görülen haller kalıcı değildir, hatta aldatıcıdır. Salik farz namazlar yanında teheccüt, evvabin ve kuşluk namazı gibi nafileleri de severek kılmalıdır. Rabbim namazları cemaat ile bihakkın eda etmeyi bizlere, aile efradımıza ve tüm müminlere nasip eylesin. Âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 464