En Faziletli Cihat
En faziletli cihat hangisidir? Cihâdın en fazîletlisi nasıl yapılır?
Hak ve hakîkati müdâfaa etmek için medenî cesaret göstermek de İslâm nazarında en fazîletli bir cihattır.
EN FAZİLETLİ CİHAT
Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur:
“Cihâdın en fazîletlisi, zâlim sultânın karşısında hakkı ve adâleti söylemektir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)
Osmanlı sultanları ise her dâim hak ve adâlet üzere kalabilmek için, zaman zaman îkaz edilmelerini, kendi rızâları ile bizzat arzu etmişlerdir. Bunun için devletin kuruluşundan yıkılışına kadar maaşlı askerlerine her cuma selâmlığına gidip gelirken:
“Mağrur olma pâdişâhım, senden büyük Allah var!..” diye bağırtarak, kendilerine yapılan îkazların bu şeklini resmîleştirme yoluna gitmişlerdir.
Diğer taraftan lisan ile cihât, İslâm düşmanlarıyla mücâdelenin en mühim yollarından biridir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:
“Kâfirlerle, elleriniz ve dillerinizle cihât edin.”[1] buyrularak, onlara karşı yerine göre fikirle, yerine göre de hicivle karşılık vermek gerektiği bildirilmektedir.
Yahudî şair Ka‘b bin Eşref, Peygamber Efendimiz’i hicveder ve Kureyş müşriklerini O’nun aleyhine tahrik ederdi. Kureyş’in müşrik şairleri de Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem aleyhine şiirler söylerlerdi. Ensâr’ın en güçlü şairi Hassân bin Sâbit radıyallâhu anh, Mekkeli müşrikleri hicvetmek için Peygamber Efendimiz’den izin istedi. O da izin verdi.[2]
O devirde şiir, günümüzdeki medya gibi güçlü bir tesire sahipti. Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem, şair Hassân bin Sâbit için mescide husûsî bir minber koymuştu. Hassân radıyallâhu anh, orada Rasûlullâh’ı sözleriyle inciten kimseleri hicvederdi. Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem de:
“Allâh’ın Rasûlü’nü müdâfaa ettiği müddetçe Rûhu’l-Kudüs (Cebrâil) Hassân ile birliktedir.” buyururdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 87/5015)
Yine emr-i bi’l-mârûf ve nehy-i ani’l-münker faaliyetlerinin cihat cümlesinden olduğunu, şu hadîs-i şerîften de anlamaktayız:
“Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde, sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlâslı ve seçkin, yakın çevresi ve ashâbı vardı.
Bu samimî çevre ve ashâbından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı.
Böyle kimselere karşı, eliyle cihâd eden mü’mindir, diliyle cihâd eden mü’mindir, kalbiyle cihât eden de mü’mindir. Bu kadarcığı da bulunmayanda, hardal tanesi ağırlığında bile îman yoktur!” (Müslim, Îmân, 80)
Dipnotlar:
[1] Ebû Dâvûd, Cihâd, 18; Nesâî, Cihâd, 1; Müsned, III, 124. [2] Buhârî, Menâkıb, 16; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 156-157.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları