En Güvenli Yer Neresidir?
İslâm’ın ilk yıllarında Müslümanların bir kısmı Habeşistan’a hicret etmiş, orada güzel bir şekilde karşılanmışlardı. Bir müddet sonra Mekkeli müşriklerin Müslüman olduğu yönündeki asılsız haberler üzerine geri döndüler.
Mekkeli müşrikler, gelen Muhâcirlerin Habeşistan’da hüsn-i kabul gördüklerini öğrendiklerinde, bundan büyük bir endişe duydular ve yapmakta oldukları işkenceyi daha da artırdılar.
Akrabâsı Velid bin Muğîre’nin himâyesinde rahatça yaşayan Osman bin Maz’un, Resûlullah ve ashâbının akıl almaz zulüm ve işkencelere mâruz kaldıklarını, bâzılarının ateşle dağlandığını, kırbaçla dövüldüğünü görünce tefekküre daldı:
“Vallâhi, Velid bin Muğîre gibi bir müşriğin himâyesinde emniyet içinde yaşayarak, arkadaşlarımın ve akrabâlarımın Allah yolunda çektikleri türlü çileleri benim çekmeyişim, büyük bir noksanlıktır! Allâh’ın himâyesi daha şerefli ve daha emniyetlidir!” diye düşünerek hâmîsi Velid’in yanına gitti ve ona:
“−Ey amcamın oğlu! Sen beni himâyene aldın ve taahhüdünü güzelce yerine getirdin! Şimdi senin himâyenden çıkıp Resûlullah Efendimiz’in yanına gitmek istiyorum. O ve ashâbı, benim için en güzel örnektir. Beni Kureyşlilerin yanına götürüp üzerimdeki himâyeni kaldırdığını bildir!” dedi.
Osman bin Maz’un mü’minlerle hemdert olmayı tercih etmiş, onlar eziyet görürken rahat yaşamayı içine sindirememiştir. Elinden bir şey gelmediği için de, Müslümanların derdine ancak böyle iştirâk edebilmiştir. Bugünkü İslâm coğrafyasının mazlum ve mağdur manzaraları karşısındaki vaziyetimizi, bu kardeşlik hissiyâtıyla derin derin tefekkür etmek durumundayız.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları