En'âm Suresi 40. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

En'âm Suresi 40. ayeti ne anlatıyor? En'âm Suresi 40. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

En'âm Suresi 40. Ayetinin Arapçası:

قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

En'âm Suresi 40. Ayetinin Meali (Anlamı):

De ki: “Söyleyin bakalım: Başınıza Allah’ın bir cezası inse veya kıyâmet gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğruluktan zerre kadar nasibiniz varsa, haydi cevap verin!”

En'âm Suresi 40. Ayetinin Tefsiri:

Başına bir musibet geldiğinde veya tüm korkunçluğuyla ölümle karşılaştığında insan Allah’tan başka sığınacak hiçbir şey bulamaz. Böyle durumlarda, en katı putperestler bile kendi sahte ilâhlarını unutarak, Allah’ın yardımına can atarlar. Aynı şekilde en inatçı ateistler çaresizlik anında kurtuluş için ister istemez Allah’a yalvarırlar. “Düşen uçakta ateist kalmaz” sözü tam da bu hakikati izah eder. Bu ayette insanın fıtratı, bütün derinlikleriyle beraber kalbi ve zihni durumu burada gerçeğin bir göstergesi olarak takdim edilmektedir. Çünkü bu, bir olan Allah’ın varlığına ve her insanın kalbinin derinliklerinde yatan Allah’a ibâdet ihtiyacına açık bir delildir. Bu ihtiyaç ve temâyül gaflet ve cehaletle perdelense de, zaman zaman musibetlerin tesiriyle su yüzüne çıkmaktadır. İşte İkrime b. Ebu Cehil’in İslâm’la şereflenmesi böyle bir ayeti görmesiyle gerçekleşmiştir: Allah Resûlü (s.a.s.) Mekke’yi fethettiği zaman İkrime Cidde’ye kaçmış, oradan da deniz yoluyla Habeşistan’a geçmişti. Yolculuk esnasında gemiyi batıracak şiddette bir fırtına çıktı. Önce yolcular yardım için putlarına yalvarmaya başladılar. Fakat, geminin batmak üzere olduğu korkusuna kapılacakları derecede fırtına şiddetlenince hep bir ağızdan, “Şimdi Allah’tan başkasına yalvarmanın zamanı değil, çünkü bizi ancak o kurtarabilir” diye bağırdılar. İşte bu durum İkrime’nin gözlerini ve kalbinin kilitlerini açtı ve: “Eğer burada bize Allah’tan başka yardım edecek yoksa, bir başka yerde nasıl olabilir? Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yirmi senedir bize öğrettiği ve bizim de kendisiyle savaştığımız dava da bundan başkası değil” diye düşündü. Hemen Allah Teâlâ’ya: “Eğer bu fırtınadan kurtulursam doğruca Peygamber Muhammed (s.a.s.) gidecek ve ona tabi olacağım” diye söz verdi. Cenab-ı Hak onu fırtınadan kurtardı ve o da verdiği sözü yerine getirdi. (Hâkim, el-Müstedrek, I, 241; Vâkidî, el-Meğâzî, III, 851)

Şimdi de, Efendimiz (s.a.s.)’i teselli için önceki ümmetlerden misaller veriliyor:

En'âm Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

En'âm Suresi 40. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.