En'âm Suresi 64. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

En'âm Suresi 64. ayeti ne anlatıyor? En'âm Suresi 64. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

En'âm Suresi 64. Ayetinin Arapçası:

قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ

En'âm Suresi 64. Ayetinin Meali (Anlamı):

De ki: “Sizi bu tehlikelerden ve her türlü sıkıntıdan sadece Allah kurtarıyor; fakat kurtardıktan sonra siz yine O’na ortak koşuyorsunuz.”

En'âm Suresi 64. Ayetinin Tefsiri:

İster inansın ister inanmasın herkes büyük bir tehlikeyle karşılaştığı zaman fıtratının sesine kulak vererek kâinatın sahibi Allah’a sığınır, O’na yalvarır. Müşrikler de böyleydi; tehlikeli durumlarda Allah’a yalvarıp yakarıyor, tehlike geçince tekrar şirk hallerine dönüyorlardı. Allah’tan başka varlıklarda ilâhî güç tasavvur ediyorlardı. Cenâb-ı Hak onlara ve bu vasıfta olan bütün insanlara buyuruyor ki: “Sizi karanın ve denizin her türlü tehlike, bela ve musibetlerinden kurtaran yalnızca Allah’tır. Bunun farkındasınız. Darda kaldığınız zaman da sadece O’na yalvarıyorsunuz. O halde tehlike anlarında açık ve gizli, korkarak ve boyun bükerek yalnız Allah’a yalvarırken, Allah sizi o tehlikelerden kurtardıktan sonra ne diye önceki mü’min ve muvahhid halinizi devam ettirmiyor ve Allah’a ortaklar koşuyorsunuz? Putların önünde eğiliyor, onlara dua ediyorsunuz? Sizi bu sıkıntılardan o putlar mı kurtardı? Yine böyle sıkıntılar olunca o putlar mı sizi kurtaracak? Hayır, böyle durumlarda yine Allah’a yalvaracaksınız ve dilerse yine sizi O kurtaracaktır. O halde şirki terk edin ve Allah’a gerçek mânada kul olun.”

Şâir, şu beytiyle kurtuluşun ancak Allah Teâlâ’nın lütfüyla gerçekleşeceğini ne güzel terennüm eder:

“Ne mümkün keşti-î ikbâle olmak nâhudâ hâfız

Reîs olsan da bû yemde olur ancak Hudâ hâfız.” (Vehbî, Sünbülzâde)

“Saadet gemisi öyle bir gemidir ki, onu kazaya uğramaktan kurtaracak olan alelâde bir kaptan olamaz. Hattâ sen pek usta ve tecrübeli bir gemici bile olsan, saadet gemini bu hayat denizinde muhafaza edecek olan ancak ve ancak Cenâb-ı Hak’tır.”

Bu konuda Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin şu nasihatları ne kadar tesirlidir:

“Sizden biri herhangi bir belaya düçar olursa; önce kendi kendine o belâdan kurtulmaya çabalasın. Kurtulmayı başaramazsa, idarecilerden veya başkalarından yardım istesin ve kurtulmaya baksın. Bu şekilde kurtulmak kâbil olmadığı takdirde Rabbine dua etmeye, yalvarmaya, tazarru ve niyaza başlasın. O’nun kuvveti ve kudreti önüne serilsin. Duasına icâbet edilmediğini görürse, bıkmasın, O’na yalvarmaktan usanmasın. Tâ bütün sebepler bitip tükeninceye kadar… İşte o sebepler bitip tükendi mi, insan artık sadece bir ruh olarak kalır. Bir ruh halini alınca, yalnız Hakk’ın fiilini görmeye başlar. O zaman tam bir muvahhid yani Allah’ın birliğini kesinlikle kabul eden kişi olur. Ama zarûrî bir şekilde muvahhid olur. Artık kesin bir şekilde bilir ki, hakikatte fâil yalnız Allah’tır. Bunu böyle bildikten sonra, bütün işlerini Allah’a ısmarlar. Bir mülk ve lezzet içinde yaşamaya başlar… Ki bu lezzet ve tat, dünya mülklerinden çok tatlıdır. Bundan böyle o kişinin nefsi, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine takdir ettiği hiçbir şeye karşı buruk yüz göstermez.” (Velîler Ansiklopedisi, II, 463-464)

Allah Teâlâ’nın kudretinin tecelli ettiği alanlardan biri de şudur:

En'âm Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

En'âm Suresi 64. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...