Enaniyetten Nasıl Kurtuluruz?
Enaniyetten nasıl kurtuluruz? Enaniyetten kurtulanlar ve kıymetli örnekler...
Enâniyetten kurtuluş ve Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e vefâdır:
RASÛLULLÂH’A VEFÂ
Yavuz Sultan Selim Han; zikrettiğimiz üzere, birlik ve beraberliği tehdit eden kişi, kardeşi de olsa onu bertaraf etmek mecburiyetinde olduğunun şuurundaydı.
Maalesef çevresinin de teşvikiyle kardeşi Şehzade Korkut, ona karşı çıktı. Korkut’un vefâtıyla neticelenen bir mücadele yaşandı.
Yavuz, meşhur celâlli yapısına rağmen, aynı zamanda çok hassas ve ince ruhlu bir insandı. Devletin bekāsı için bertaraf etmeye mecbur kaldığı kardeşi Korkut’un tabutunun altına girdi ve;
“–Ey kardeşim! Ne sen böyle yapsa idin, ne de ben böyle yapmak mecburiyetinde kalsaydım!..” diyerek gözyaşı döktü.
Ardından Şehzade Korkut’un adamları, Yavuz’un huzûruna getirildi. Yavuz, Şehzade Korkut’un Piyâle adındaki sâdık adamına;
“–Seni, büyük bir fazîlet olan sadâkatin sebebiyle, affediyorum! Bu sadâkatinin mükâfâtı olarak da seni istediğin makama tayin edeyim. İstersen vezirim ol!” teklifinde bulundu.
Bu sâdık şahsiyet, teklife teşekkür etti ve sadâkatini bir kere daha ispatlayan şu mukabelede bulundu:
“–Sultanım, bundan sonra benim vazifem Şehzade Korkut’un türbedârı olmaktır!..”
Dostuna ve liderine vefâ dahî böyle güzel bir haslet iken, Peygamber’e vefânın ne kadar yüce bir kıymet olduğunu idrâk etmek îcâb eder.
Bu vefâyı en mükemmel şekilde ashâb-ı kiram hazerâtı sergilemiştir.
Vefânın en güzel nümûnesi asr-ı saâdettir.
İslâm davetçileri; Çin’e, Semerkant’a ve Afrika’ya koşarken Hazret-i Peygamber’e eşsiz bir vefâ duygusu ile gittiler. Sînelerinde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sadâkat ve vefâyı taşıdılar. Allâh’ın yeryüzünde şâhidi olmak iştiyâkıyla o seferlere katıldılar. Bizlere nümûne oldular.
Bize de düşen vazife, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e vefâkâr olmamızdır.
Bilhassa bugün;
Kıyâmet alâmetlerini bildiren fiten hadislerinin zuhûr ettiği bir zamandayız.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“İşte böylece sizi vasat (mûtedil, hayırhah) bir ümmet yaptık ki, bütün insanlar üzerine şâhitler olasınız, Rasûl (Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-) de sizin üzerinize şâhit olsun…” (el-Bakara, 143)
- Biz ne kadar İslâm’ı tebliğ edebiliyoruz?
- Cenâb-ı Hakk’ın tâlimatlarını ne kadar yaşıyor ve yaşatabiliyoruz?
- İslâm ahlâkının ve fazîletler medeniyetinin nümûneleri olabiliyor muyuz?
- Ne kadar enâniyeti bertaraf edebilen bir nesil yetiştirebiliyoruz?
Bu hâli kendimizde muhasebe etmek durumundayız.
Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dünya hayatındaki son sabahından aktardığı sahneyi hatırlayalım:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i en çok sevindiren ve ömrünün en güzel tebessümüyle O’nu mesut eden husus, arkasında bir sahâbe-i kiram nesli görmesiydi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Mayıs, Sayı: 231