Enbiyâ Suresi 5. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Enbiyâ Suresi 5. ayeti ne anlatıyor? Enbiyâ Suresi 5. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Enbiyâ Suresi 5. Ayetinin Arapçası:

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ

Enbiyâ Suresi 5. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kâfirler kafaları karışık bir halde: “Hayır, onun Kur’an diye getirdiği şeyler bir büyü değil, saçma sapan rüyâlardan ibarettir. Hayır, hayır belki de onu kendisi uyduruyor. Yok yok, gâliba o peygamber değil, belki de bir şâirdir. Bunların hiçbiri değil de eğer gerçekten peygamberse, o zaman daha önce gönderilmiş peygamberler gibi o da bir mûcize gösterse ya!” dediler.

Enbiyâ Suresi 5. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber (s.a.s.)’e parça parça indiriliyordu. Bu bazan bir sûre, bazan bir âyet grubu, bazan de bir âyet şeklinde olabiliyordu. Kur’an’ın daha kolay okunabilmesi, ezberlenebilmesi, anlaşılabilmesi ve yaşanabilmesi için Rabbimiz tarafından böyle bir üsulun takip edilmesi gerçekten büyük bir rahmet tecellisi idi. Bununla birlikte, vahyedilen her bir Kur’an bölümünün, indiği zamandaki dinî ve içtimâî şartlarla çok yakın ve derin bir münâsebeti vardı. İşte âyette bahsedildiği üzere Allah Teâlâ’dan gelen her “yeni uyarı”dan maksat, Kur’an’dan peyderpey nâzil olan âyetlerdir. Resûlullah (s.a.s.) bunları insanlara okuyor ve izah ediyordu. Mü’minler, Mevlâlarından gelen bu tâlimatları can kulağıyla dinlerken; şirke bulaşmış zâlimler onu:

  Alaya alarak,

  Nefsânî arzuların peşinde oyalanarak,

  Kalpleri başka şeylerle meşgul olarak,

  Onları dikkatlice düşünüp kavramaktan uzaklaşıp başka şeylerle uğraşarak dinliyorlardı.

  Peygamberin kendileri gibi sıradan bir insan; getirdiği Kur’an’ın da bir sihir olduğunu, dolayısıyla göz göre göre sihre kapılmanın bir aptallık olduğunu söylüyorlardı.

Bununla da yetinmeyip Kur’an hakkındaki iftiralarına devam ederek ona:

  Karmakarışık  rüyalar, hayal ve kuruntu mahsulü şeyler,

  Muhammed (s.a.s.)’in kendiliğinden uydurup Allah’a mal etmeye çalıştığı şeyler diyorlardı.

  Hz. Muhammed (s.a.s.)’in de, peygamber değil, şiire benzer etkili sözler söyleyen bir şâir olduğunu iddia ediyorlardı.

Görüldüğü üzere, müşrikler Kur’ân-ı Kerîm karşısında o kadar şaşkın bir hale gelmişlerdi ki, ona ne diyeceklerine kendileri de net bir karar veremiyor, son derece dehşetli bir hâdise karşısında insanın dili tutulup afallaması ve kekelemesi gibi bunlar da âyetlerde yer verilen yaftaları saçmalayıp duruyorlardı. Bu durum onların, Hakk’ın kelâmı Kur’an karşısında nasıl bir mağlup olma hissi ve panik içinde olduklarını sergilemektedir. Bunun psikolojik bir sonucu olarak, hakikat karşısındaki mağlubiyetlerini örtmek üzere Peygamberimiz (s.a.s.)’den, önceki peygamberlere verilen asâ, yed-i beyzâ ve dişi deve gibi bir mûcize getirmesini istediler. Halbuki bu tür mûcizelere öncekiler iman etmeyip helak oldukları gibi, getirildiği takdirde bunlar da iman etmeyecek ve helake maruz kalacaklardı. Allah’ın kanunu böyle işlemekteydi. Fakat Allah onların soylarından dindar nesiller gelmesini, onların eliyle İslâmiyetin kıyamete kadar yaşamasını murad etmiş, bu sebeple bu ümmet içinden inkârcıların, sırf inkâr ve alay maksatlı mûcize isteklerine müspet yönde mukâbelede bulunmamıştır.

Müşriklerin, Peygamber’in insanüstü özelliklere sahip olması gerektiği yönündeki düşünceleri de şöyle reddedilmektedir:

Enbiyâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Enbiyâ Suresi 5. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.