Enbiyâ Suresi 70. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Enbiyâ Suresi 70. ayeti ne anlatıyor? Enbiyâ Suresi 70. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Enbiyâ Suresi 70. Ayetinin Arapçası:
وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ
Enbiyâ Suresi 70. Ayetinin Meali (Anlamı):
Evet, bu zâlimler İbrâhim’i tuzağa düşürmek istediler; fakat biz onları daha fazla zarara uğrattık.
Enbiyâ Suresi 70. Ayetinin Tefsiri:
Hz.
İbrâhim’in bu açık tebliğine karşı söyleyecek makul hiçbir söz bulamayan o
bedbaht kavim, kuvvetçe üstünlüklerine güvenerek zorbalık yolunu tuttular ve
İbrâhim (a.s.)’ı ateşte yakma kararı aldılar. Çünkü putlarını diline dolayan ve
onlara hakaret eden birinin cezası ancak bu olmalıydı.
Rivayete
göre putperestler durumu kralları Nemrûd’a bildirdiler. Bunun üzerine Nemrûd,
İbrâhim (a.s.)’ı çağırttı. Nemrûd’un huzûruna giren herkes, öncelikle ona secde
ederdi. Hz. İbrâhim ise, secde etmedi. Nemrûd, merak ve hiddetle sebebini
sorunca da:
“–Seni
ve beni Yaratan’dan başkasına secde etmem!” dedi. Nemrûd:
“–Senin
Rabbin kim?” deyince, İbrâhim (a.s.):
“–Benim
Rabbim, dirilten ve öldüren Allah’tır” dedi. Nemrûd:
“–Ben
de diriltir ve öldürürüm” dedi. Zindandan iki kişi getirtti. Birini öldürdü,
diğerini ise serbest bıraktı. Sonra da:
“–Bak,
ben de bu işi yapıyorum” dedi. Lâkin ahmak Nemrûd, diriltmenin rûh vermek;
öldürmenin ise rûh almak olduğunu bilmiyordu. Bu kez İbrâhim (a.s.):
“–Benim
Rabbim, güneşi doğudan doğdurur. Gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur!” dedi.
O melun kâfir apışıp kaldı. (bk. Bakara 2/258)
Karşılıklı
bu konuşmalar ve tartışmalar üzerine son derece hiddetlenen Nemrûd, ona nasıl
bir ceza verileceği husûsunda avânesini toplayıp istişâre etti. İçlerinden
biri:
“–Onu
büyük bir ateşte yakalım!” teklifinde bulundu.
Bu
teklif kabul edildi. Ateş için hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun taşındı.
Câhil ve ahmak halk, “Bu, bizim putlarımıza karşı çıkıyor!” diye odun taşıma
işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri
semâlara çıkıyordu. Harâretinden dolayı, kuşlar yakınından bile geçemiyordu.
Bütün hazırlıklar bitince halk, ateşin başına toplandı. Hz. İbrâhim elleri
kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi. Ancak o büyük
peygamber “Halîl” olduğu için çok zor bir durumda olmasına rağmen büyük bir
teslîmiyet ve tevekkül içinde idi. Gönlünde en ufak bir korku ve endişe yoktu.
Nemrûd ve cemâati, O’nun ateşe nasıl atılacağını müzâkere ettiler. Nihâyet,
mancınıkla atılmasına karar verdiler. Yerdeki ve gökteki melekler, hayret
içinde:
“–Aman
yâ Rabbî! Seni en çok zikreden İbrâhim (a.s.) ateşe atılıyor! O seni bir an
bile unutmayan bir peygamberdir. Ona yardım etmek için bize izin verir misin
Allahım?” diye yalvardılar. Allah Teâlâ’nın izin vermesi üzerine bir melek Hz.
İbrâhim’e gelerek:
“–Rüzgârlar
emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!” dedi.
Diğer
bir melek:
“–Sular
emrime verildi. İstersen ateşi bir anda söndüreyim!” teklifinde bulundu.
Bir
başka melek:
“–Toprak
emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!” dedi.
İbrâhim
(a.s.) ise, bu meleklere:
“–Dost
ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona râzıyım! Kurtarır ise,
lutfundandır. Eğer yakar ise, kusûrumdandır. Sabredici olurum inşallah!” diye
mukâbelede bulundu. Mancınığa konup ateşe atılmak üzere iken de İbrâhim (a.s.):
حَسْبُنَا
اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
“Allah
bize yeter, o ne güzel vekîldir” diyordu. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân,
XVII, 57-58; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 162-163; Kurtubî,
el-Câmi‘, XI, 303)
İbn
Abbâs (r.a.)’ın rivayetine göre Hz. İbrâhim bu sözü, ateşe atılırken
söylemiştir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) de bu sözü, “Müşrikler size karşı
toplandılar, başınızın çâresine bakın!” denildiğinde söylemiştir. Bunun üzerine
müslümanların imanları artmış ve hep birlikte: “Allah bize yeter, O ne güzel
vekîldir!” diyerek (bk. Âl-i İmrân 3/173) Allah’a karşı eşsiz bir teslîmiyet
örneği sergilemişlerdir. (Buhârî, Tefsir 3/13)
İbrâhim
(a.s.) tam ateşe atılmak üzereyken Cebrâil (a.s.) geldi ve:
“–Bir
dileğin var mı?” diye sordu. Hz. İbrâhim:
“–Evet,
bir dileğim var, fakat senden değil!” cevâbını verdi.
Cebrâil,
İbrâhim (a.s.)’a hayretle:
“–Niçin
Allah’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi.
O
da:
“–Hâlimi
O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi.
(bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 162)
Şâir
bu cevâbı, “Âgâh olunca hâle, hâcet mi kalır suâle!” şeklinde mısrâya
dökmüştür.
Allah
Teâlâ, Hz. İbrâhim’in meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk’a
yöneltmesinden râzı olmuş, onu Kur’ân-ı Kerîm’de: “O çok vefakâr İbrâhim”
(Necm 53/37) âyet-i kerîmesiyle senâ etmiştir. Yine Cenâb-ı Hak, O’nu: “Rabbi ona: «Teslim ol!» buyurmuş, o da: «Bütün varlığımla Âlemlerin
Rabbine teslim oldum» demişti” (Bakara 2/131) âyet-i kerîmesiyle de, teslîmiyet timsâli olarak
takdîm ve taltîf etmiştir.
İbrâhim
Halîlullâh’ın bu yüce teslîmiyeti ve yalnız Hakk’a tevekkülü üzerine, o daha
ateşin içine düşmeden Allah Teâlâ, ateşe “Ey Ateş! İbrâhim’e serin ve
selâmet ol!” (Enbiyâ 21/69) diye emretti. Bu emirle birlikte İbrâhim (a.s.)’ın
düştüğü yer bir anda gülistâna döndü. Hatta bu emirle birlikte, yeryüzünde
bütün ateşlerin belli bir müddet serin hâle geldiği söylenir. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân,
XVII, 58)
Nakledildiğine
göre orada tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı. Bir rivayete göre,
cennetten bir gömlek indirildi ve İbrâhim (a.s.)’a giydirildi. Bu gömlek, daha
sonra İshâk (a.s.)’a, ondan Yâkub (a.s.)’a, ondan da Yûsuf (a.s.)’a intikâl
etti. Hz. Yâkub’un gözleri âmâ olduğu zaman, Yûsuf (a.s.)’ın gönderip de
gözlerinin açılmasına vesîle olan gömlek, işte bu gömlekti.
Hz.
İbrâhim’i ateşe atmalarından sonra Allah onların üzerine en zayıf yaratığı olan
sivrisineği Musallat etti. Aradan vakit geçmeden Nemrut, arkadaşlarının ve
atlarının parıldayan kemiklerini gördü. Bu sinekler onların etlerini yemiş,
kanlarını içmişti. Bir tanesi de Nemrud’un burun deliğine girdi ve beynine
ulaşıncaya kadar önüne geleni kemirip durdu. İnsanlar arasında en değerli kabul
ettiği kişi, demir bir balyozla kafasına vuran kişi oluyordu. O yaklaşık kırk
yıl bu şekilde kaldı ve sonunda telef olup gitti.
Allah’ın
Halîli’ne düşmanlığın sonu böylesine felâket oldu. Cenâb-ı Hak dostu İbrâhim’e
ve onun amcası oğlu Lût (a.s.)’a ise şu ihsanlarda bulundu:
Enbiyâ Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Enbiyâ Suresi 70. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...