Enfâl Suresi 3. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Enfâl Suresi 3. ayeti ne anlatıyor? Enfâl Suresi 3. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Enfâl Suresi 3. Ayetinin Arapçası:

اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ

Enfâl Suresi 3. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz nimetlerden Allah yolunda harcarlar.

Enfâl Suresi 3. Ayetinin Tefsiri:

Bu âyetlerde bahsedilenler, îmanlarını kemâle erdirmiş mü’minlerdir. Onların belli başlı vasıfları sayılmakta ve bunların karşılığında onlara verilecek mükâfatlar bildirilmektedir:

    Allah anıldığı zaman O’nun azametini, kudret ve kuvvetinin büyüklüğünü düşünerek onların yürekleri titrer, ürperir. Allah zikrini duyar duymaz kalpleri harekete geçer, hisleri coşar ve heyecanları artar.

Zira onların kalplerinde Allah muhabbeti ve korkusu her şeyden daha fazla yerleşip kök salmıştır. Sahip oldukları imanın nûru, onları nefsin kir ve karanlıklarından temizleyerek kalplerine letâfet kazandırmıştır. Böylece bu kalpler, kasvet ve katılıktan kurtularak Allah’ı zikre yumuşamışlardır. Âyetin bu kısmı Allah’ı zikrin mü’min kalbe başlangıçta yaptığı tesiri; “Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura erer” (Ra‘d 13/28) âyeti ise zikirle gelinen nihâî itmi’nân ve huzur halini beyân eder. Nitekim Hz. Ebubekir (r.a.)’ın yaptığı şu tespit bu açıdan pek mânidardır: İslâm’a henüz yeni girmiş bir grup insan geldi. Kur’ân-ı Kerîm tilâvetini duyduklarında ağlıyor ve ah, vah ediyorlardı. Hz. Ebubekir onlara: “Biz de İslâm’a ilk girdiğimizde böyle idik, sonra kalplerimiz katılaştı” demiştir. O, bu sözüyle, huzur ve itmi’nân hâlinin son mertebesinde olduğuna işaret etmektedir.

    Kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların imanlarını artırır. İnen her sûre, her âyet yeni mevzulardan bahsedip yeni deliller getirdiğinden, onlara inanan mü’minlerin de imanlarını artırmaktadır.

Nitekim başka bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Bir sûre indirildiği zaman münafıklardan bazıları alaylı alaylı: «Bu sûre hanginizin imanını artırdı?» diye sorar. İman edenlere gelince, inen her sûre onların imanlarını kuvvetlendirir ve onlar, âyetlerde yer alan müjdelerle sevinirler.” (Tevbe 9/124)

    Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. İşlerini sadece O’na havale eder, yalnızca O’ndan korkar ve yalnızca O’ndan yardım beklerler. Gönüllerini fâni olan mal, evlat, makam ve şöhrete değil bâkî olan Allah’a bağlarlar. O’nun dilediğinin vukua geldiğini, dilemediğinin ise olma ihtimalinin bulunmadığını çok iyi bilirler.

    Diğer taraftan onlar, iman nûruyla Hakk’ın  cemâl ve celâl tecellilerini müşâhede ettiklerinden, O’nu müşâhedenin engin deryasına dalar, Hak’tan başkasını görmeye ve onunla meşgul olmaya fırsat bulamazlar. Bütün varlıkları Allah Teâlâ’nın celâl tecellileri altında yokluğa mahkum olarak gördüklerinden, tevekkül ve güven duygularını başka bir şeye değil sadece Rablerine tahsis ederler.

    Onlar iç ve dış temizliği, farzları, vacipleri, sünnetleri ve edepleriyle namazı dosdoğru kılarlar.

    Onlar, Allah’ın kendilerine ikram buyurduğu maddi manevî imkânlardan, muhtaç olanlara yardımda bulunurlar.

Bu vasıflara sahip kişiler gerçek mü’minler olup onlara âhirette şu mükâfatların verileceği müjdelenmektedir:

  Mü’minlere, amellerine göre cennette yüksek dereceler verilecek ve Allah’a yakınlıkları artırılacaktır.

Bununla ilgili olarak Allah Resûlü (s.a.s.) bir defasında:

“Cennet ehli, üstlerinde bulunan köşklerde yaşayanları, aralarında bulunan derece farkı sebebiyle, sizin gökyüzünün doğu veya batı ufkunda kayan parlak bir yıldızı gördüğünüz gibi görürler” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“- Bunlar herhalde peygamberlerin makamlarıdır; onlardan başkası buraya erişemez, değil mi?” diye sorduklarında, Peygamberimiz:

“- Hayır! Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, bunlar, Allah’a inanan ve peygamberleri tasdik eden kimselerdir” buyurdu. (Buhârî, Bed’u’l-Halk 8; Müslim, Cennet 10, 11)

  Onların günahları bağışlanacaktır; Allah’ın sonsuz af ve mağfireti sayesinde her türlü hata ve kusurlardan arınacak, tertemiz hale geleceklerdir.

  Onlara, cömertçe ikram edilen, bitmek tükenmek bilmeyen, hesap korkusu olmayan bol, değerli ve kaliteli rızıklar ihsan edilecektir.

Unutulmamalıdır ki, anlatılan bu güzel vasıflara sahip olup müjdelenen bu mükâfatlara erişebilmek çok da kolay değildir. Bunun bir bedeli vardır:

Enfâl Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Enfâl Suresi 3. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.