Enfâl Suresi 66. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Enfâl Suresi 66. ayeti ne anlatıyor? Enfâl Suresi 66. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Enfâl Suresi 66. Ayetinin Arapçası:

اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفًاۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

Enfâl Suresi 66. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ama şimdi Allah, sizde bir zayıflık olduğunu bildi de şu andan itibaren yükünüzü hafifletti. Buna göre sizden gerçekten sabırlı yüz kişi olursa, bunlar iki yüz kişiye; sizden aynı şekilde bin kişi olursa iki bin kişiye Allah’ın izniyle gâlip gelir. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

Enfâl Suresi 66. Ayetinin Tefsiri:

65. âyette yer alan اَلتَّحْر۪يضُ (tahrîd) kelimesi, enerjik kabiliyetli insanların başkalarını bir şeyi yapmaya teşvik etmesi, cesâretlendirmesi ve yönlendirmesidir. Bu kelimede eğitmek, öğretmek ve hazırlamak mânası da vardır. Bir insan, ancak kendi yaptığı bir işe başkalarını da teşvik edebilir. Bizzat içinde bulunmadığı bir şeye teşvik etmesi zordur. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Rasûlüm! Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et.” (Nisâ 4/84)

Bu sebeple, savaş kızıştığı zaman Peygamberimiz (s.a.s.) düşmana daha çok yaklaşırdı. Hz. Ali şöyle der: “İki topluluk birbiriyle karşılaşıp savaş kızıştığı anlarda Allah Resûlü (s.a.s.)’e sığınır, onun kanatları altında korunurduk. Düşmana ondan daha yakın kimse olmazdı.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 86)

Allah Teâlâ mü’minleri başlangıçta bire on ile sorumlu tuttu. Yani müslümanların, bir mü’mine on kâfir düşecek bir nispetle karşılaştıkları zaman bile savaşmalarını farz kıldı. Bu nispete kadar düşman karşısında sabır ve sebat göstermelerini, savaştan vazgeçmemelerini istedi. Bu ilâhî emir, aslında müslümanlara yüksek bir güven duygusu ve moral vermelidir. Çünkü bir anlamda Rabbimiz, iman cevherinin, bir mü’mini kâfir karşısında on kat daha güçlü kılan bir kuvvet olduğunu bildirmektedir. Fakat bu nispet, kalplere arız olan zayıflık sebebiyle müslümanlara ağır gelince Cenâb-ı Hak bunu, katından bir rahmet ve lutuf tecellisi olarak bire iki nispetine kadar indirdi. Şu halde bir mü’minin asgari iki kâfire karşı savaşması ve dayanması farzdır. Buna göre iki kişi karşısında dayanamayıp kaçan savaştan kaçmış ve büyük günah işlemiş olur. Fakat üç kişiyle karşılaşıp da kaçan savaştan kaçmış sayılmaz.

Hâsılı bu âyetler, mü’minlerin kâfirlerle yaptıkları savaşlarda, mü’minin sabır, sebat ve dayanma gücünün azami ve asgari limitlerini belirlemektedir. Bir mü’min kendisinde, ihlas ve sabrı ölçüsünde on kâfirle savaşacak ve onları yenebilecek bir ilâhî kuvvet bulabilir. Duruma göre bu nispet bire dokuz, bire sekiz… şeklinde azabilir. Fakat kesinlikle bire ikinin altına düşmez. İman etmiş olma vasfı buna manidir.

Savaş dendiğinde esirler ve ganimetler akla gelir. Şimdi bunların hükmü ile ilgili buyruluyor ki:

Enfâl Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Enfâl Suresi 66. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.