Engellilerin Yasal ve Sosyal Hakları
Türkiye’de yaşayan engellilerin 2018 yılında kendilerine tanınan yasal ve sosyal hakları…
Günümüzde “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!” anlayışıyla “Sosyal Devletçilik” alanında büyük atılımlar yapılmış, özellikle 1994 yılından sonra engelli fertlerin hayatlarını kolaylaştıracak haklar artırılmıştır. Bunların başında, öncelikle verilen düzenli maaşlar gelmektedir:
% 40 ve üzeri engelli raporu bulunan ve sosyal güvencesi olmayan bütün fertler; hane içi kişi başı gelirin 483 TL’nin altında olması durumunda; üç ayda bir 1.197 ile 1.796 TL arası engelli maaşı almaya hak kazanmaktadırlar.
Raporunda “Ağır Engelli” ibaresi bulunan fertler, hâne içi kişi başı gelirin 967 TL’nin altında olması durumunda 1.068 TL evde bakım parası almaktadır.
Bununla birlikte şehir içi belediye otobüslerini ve metro seferlerini ücretsiz; devlet ve deniz yollarını ise indirimli olarak kullanabilmekteler.
Raporunda “Ağır engelli” ibaresi bulunan fertlerin refâkatçileri için de şehir içi ulaşımdan ücretsiz faydalanma hakkı bulunmaktadır.
“Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.” maddesi gereğince, kamu ve özel sektörde 50 veya daha fazla personel çalıştıran firmalar için % 3 engelli kadrosu açılma zorunluluğu vardır.
Devlet Personel Başkanlığı’nca, EKPSS-Engelli memur alımı yapılmaktadır.
“Engelliler için, yeteneklerine göre mesleğini seçme ve bu alanda eğitim alma hakkı kısıtlanamaz.” maddesince İŞKUR, MEB, SHÇEK ve yerel yönetimler tarafından meslekî eğitim programları uygulanmaktadır.
Zihnî yetersizliği bulunan çocukların eğitimine yönelik ise:
a-Özel eğitim hakkı. MEB, özel eğitim mevzuatı gereğince kaynaştırma sınıflarıyla eğitimlerini her tür resmî ve özel okullarda tamamlama hakları,
b-Özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin okullara ücretsiz taşınma hakkı,
c-MEB ve ÖSYM sınavlarında engelliler için kolaylıklar sağlanması,
d- Fizikî çevrenin bedenî engelliler için ulaşılabilir ve yaşanabilir şekilde çevre düzenlenmesi ise, îmar yasasıyla zorunlu hâle getirilmiştir.
ENGELLİLERE ÖZENLE DAVRANMAK GEREKİR
Bunların yanında, Allah Teâlâ’nın insanları “biricik/orijinal” kul olarak yarattığı gerçeğiyle, toplumun saygı, sevgi ve yardımlaşarak yaşaması esastır. Yaratılıştan veya sonradan oluşan hastalık veya engellilik ise, insanın tasarrufunda bulunmayan, Allâh’ın takdir ettiği özel bir durum olması sebebiyle, “sormadan-sorgulamadan” özenle davranmayı gerektirir. Engelli kimseler, kendi husûsî durumları sebebiyle daha hassas ve kırılgan olabilmektedirler. O yüzden onlarla iletişimde çok daha dikkatli olunmalıdır. Bunun için şu hususlara âzamî riâyet tavsiye edilir:
a-Müsaadeleri olmadan engel durumları sorulmamalı; kimin ve neyin buna sebep olduğu öğrenilmeye çalışılmamalıdır.
b-“Geçmiş olsun!”, “Üzülme!” gibi klişe ifadelerle onları incitmek yerine; eşit hayat haklarına saygı göstererek, önlerine çıkan engelleri ortadan kaldırmalıdır.
c-Evli ve çocuklu ise, evlilik hayatları sorgulanmamalı, onların da anne-baba olabilmesi yadırganmamalıdır.
d-Yardım etmeden önce; “Size yardım edebilir miyim?” diye sorulmalı. Yardım istenildiği takdirde, “nasıl yardım edilebileceği” öğrenilip öyle destek olunmalıdır.
e-Görme engelli biriyle konuşulurken bulunulan ortam ve yol tasvir edilmeli; işitme engelli biriyle konuşulurken yüz yüze olunmalıdır. Ki, bu sayede o, dudak okumasını yapabilsin ve söylenenleri duymasa da tahmin yürütebilsin.
f-“Tekerlekli sandalyeye” ya da “yatağa mahkûm” gibi yargılayıcı ifadeler kullanılmamalıdır. Zira engellilik, bir suçun sonucunda oluşan bir “mahkûmiyet” değildir.
g-Çalışma ve iş hayatında eksik noktalarından daha ziyade, üretken ve pozitif olduğu noktalara değinmek, onları daha mutlu ve güçlü kılacaktır.
İnsan olmak, insanca davranmak ve insanları incitmemek; en önemli vazifemizdir.
Kaynak: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, Sayı: 160