Erkek ve Kadınların Yanlış Bildiği Doğrular

Nisâ Sûresi 34. âyet-i kerîme, “Erkekler, kadınlar üzerine kavvâmdır.” diye başlıyor. Kavvâm; yönetici, koruyucu mânâlarına geliyor.Kavvâm olmak; “dediğim dedik”lik olmayıp ince bir siyâsetle âile içi ilişkileri, denetimleri, kontrolleri, hâdiseleri, yapılacakları dengede adâlet ile tutan kişi demek oluyor. Kavvâm olmak, donanım istiyor.

Cenâb-ı Hak, “erkekler kavvâmdır” buyurduğuna, bu sorumluluğu onlara verdiğine göre, maddî-mânevî donanımını da vermiş olsa da, kavvâmlığın ebeveynler tarafından örnek teşkil edilerek öğretilmesi gerekiyor.

Özellikle kayınvâlide ile gelin ilişkilerinde en önemli kilit nokta, “kavvâm olan erkek” olduğu için, ilişkilerin boyutunu kavvâm belirliyor.

ANNESİ İLE EŞİ ARASINDA KALAN

Kavvâm, annesi ile eşinin arasında kalan ya da “Ne yaparsanız yapın!” diye aradan çekilip onları birbirine bırakan değil; Allâh’ın kendisine verdiği kavvâmlık yetkisini kullanandır. Kavvâm taraftar değildir; ne annesinin, ne eşinin tarafı olamaz. Onlara karşı tarafsızdır. O, hakkın tarafıdır.

Kavvâm, evliliğinin başlangıcında, ilerde eşi olacak hanım ile bu konuları baştan konuşur. “Kimseye düşkün değilim, Hakk’a düşkünüm. Zulmü sevmem, adaleti severim. Ne annem, ne sen… Taraf tutmam. Arkadan görüşme yapmam, her ikinizi de karşıma alırım, ikinize de cevap hakkı veririm. Cedel sevmem, meselelerin suhûletle çözülmesini isterim, şimdiden bunu biliniz!.” demesi gerekir.

Kavvâm, herkesin sözünü, Hak çerçevesinde dinleyip, söylenen söz hakkın rızâsına uygunsa, hatır söz konusu olmadan ona itibar edeceğini, başta her ikisine de söylemelidir.

AİLE SAADETİ NASIL TESİS EDİLİR?

Gereksiz istekleri, âile saadetini ve kadınların zaaflarını dikkate alarak değerlendirmelidir. Her sabah kahvaltıya inmek, annenin isteği ise,

“-Bir iner, bir inmeyiz!”, “Eşimle kahvaltı yapmak da isterim!” diyerek saadetini de düşünmelidir.

Kavvâm annesine:

“-Sen gelinin yerinde olsaydın, bu durumda ne yapardın?”; eşine de “Sen annemin yerinde olsan ne yapardın?” diyerek, empati bilmiyorlarsa şayet, kişileri empatiye davet etmelidir.

“Kendisi için istediğini başkası için istemeyen gerçek müslüman olamaz.”, “Müslüman elinden dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir.”, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”, hadîs-i şerîflerini kendisi için ilke edinip, annesini ve eşini, bu hadîs-i şerîflerin ışığında yönetir.

“-Siz Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i seviyorsanız, sünnetine uyarsınız. Sizden isteklerim, nefsimin istekleri değil, Rabbimin ve Peygamberimin istekleri!” demelidir.

ERKEĞİN SORUMLULUKLARI

Kavvâm, dini, sorumluluklarını çok iyi bilip, kendi sorumluluğunu ne eşine, ne de annesine bırakmayıp şahsen ve bilhassa kendisi yerine getirir. Kavvâm, annesini ve eşini karşısına alıp:

“-Ben ikinizin de malı değilim. Senin oğlunum, üzerimde hakkın var. Senin de eşinim, bana emanet edildin. İkiniz de beni malınız gibi görmeyin. Kendi iktidarınızı benim üzerimden yürütmeye kalkmayın, yanılırsınız. Kendi egonuzu da benim üzerimden yürütmeyin, bana zulmetmiş olursunuz. Birinize meyledersem, Hakk’ın gazabını üzerime çekerim, ateşte yanarım. Beni seviyorsanız, bunu istemezsiniz. O zaman benim kavvamlığımı baştan kabul edin.” diyendir. Her ikisini de karşısına alıp:

“-Sen bana emanetsin, ben dikkat ederim. Ama sen de bana itaat etmek zorundasın, bu Allâh’ın emridir. «Kişinin en hayırlısı, ehline hayırlı olandır.» hadisini bana söyleyip, bunu adaletsizce kullanmamı istersen, şu hadisi de bana açıkla derim; «En çok ikramıma layık kişi kimdir?» sorusuna, «Üç kez annen, sonra baban!» diyen Peygamber Efendimizi nasıl anladın?”

Annemden ayrılırsam, mutlu olmam! Senden ayrılırsam da mutlu olmam. Sizin beni sevdiklerimden ayırmanız beni değil, kendi, nefsinizi sevmeniz demektir, bunu iyi bilirim!

Ev ev üstüne kurulmaz. Ben seni âilemle oturtmam, lâkin onlara hürmet etmeni de isterim. Annem torunlarını özlerken, bizi özlerken, komşusu aç iken kimseyi de tok bırakmam. Ama bunu da ölçülü yaparım, ondan sonrası benim özelimdir. Buna da kimseyi karıştırmam.

İSTİŞAREYE ÖNEM VERMELİ

İstişare etmeyi severim, lâkin yönetmenizi istemem. “Ben olsam…” diye kurduğunuz cümleleri, baştan söyleyeyim kurmayın! Çünkü ikiniz de kadınsınız ve erkek fıtratını bilemezsiniz. Hemcinsiniz değilim ki, empati kurmanız mümkün olsun. Bunu yapmayın. Ama siz birbirinizle empati kurabilirsiniz; biriniz zaten gelin oldunuz, diğerinizin de evladı var, gelecekte anne olacak.

Evimin sırrının kimseye verilmesini istemem. Evimin dışındakilerin benim idâreme karışmalarını da istemem. Nasihat kabul ederim, lâkin tahakküm sevmem. Herkesin haddini bilmesini isterim.

Evlatlarımın yanında kavga etmenizi, onları hesaba çekmenizi, birbirinize karşı kullanmanızı da istemem. Onları iyiliğe ortak edin, kötülüğe değil. Onların da ilerde evleneceklerini, yuva kuracaklarını unutmayın. Sizin menfî tesirlerinizle akıllarının karışıp da yanlış düşüncelere sahip olmalarını, münafıklığı öğrenmelerini, koğuculuğu öğrenmelerini, dedikoducu olmayı öğrenmelerini istemem. Siz de istemezsiniz. Kendi emelleriniz için çocuklarımı kullanıp kötü ahlâk sahibi yapmanızı istemem.

Kimse benden mükemmel mânâda kadir-kıymet bilmemi beklemesin. Ben de insanım ve peygamber değilim. Kırabilirim, ama özür dilemesini de bilirim. Kıymet bilirim, ama istediğiniz ölçüde bilemeyebilirim. Latîf değilim, gönüllerinizin sırlarını bilemem. Lâkin ne yaparsanız yapın, beni râzı etmek için yapıp da hayal kırıklığına uğrayacağınıza, Allah rızası için yapın ki, O lâyıkınca, hattâ kerem sahibi olduğu için âlâsı ile mükâfâtlandırır, hep kârlı çıkarsınız.

BİRBİRİNİZİ YORMAYIN, BİRBİRİNİZİ SEVİN

Çok konuşan kazanmaz, hep kendi dediğinin olmasını isteyen sevilmez, insanları yorar, birbirinizi yormayın, birbirinizi sevin. İki günlük dünyada kişi nefretle bir şey halledemez, mutlu da olamaz.

Birbirinizi beşer olarak kabul edin; beşer hata yapar, unutur. Allâh’a karşı yaptığımız hataları düşünürsek birbirimize karşı yaptığımız hatalardan daha büyüktür. “Kadrimi kıymetimi bilmediler!” demeden, “Ne kadar Rabbimin kadrini-kıymetini bildim, kulluk yapabildim acaba?” deyin.

Nefsini rehber edinen yanılır, Kur’ân’ı rehber edinen, kazanır. Bu noktaya dikkat ederek bana yardım edin.

Evimin sırlarını başkalarına anlatmanızı istemem, o zaman sizden râzı olmam. Ben râzı olmazsam Rabbim de olmaz. Şerefli olun, birbirinizle uğraşmanız, âilemizin itibarını zedelemesin. Hem hak katında, hem de kul katında…

Sen küçüksün, söz dinlemek, hizmet etmek yakışır! Sen de büyüksün, hâlden anlaman, hoş görmen zulmetmemen yakışır. Her ikinize de adâlet yakışır. Anneni isteyip, annemi istemezsen âdil olmazsın! Kızını isteyip gelinini istemezsen âdil olmazsın. Kızına güzel davranıp gelinin ezersen, âdil olmazsın. Annene hürmet edip anneme hürmet etmezsen âdil olmasın. Âdil olun!.

Her türlü yardım kuruluşunda çalışıp kurda kuşa merhamet edip de birbirini sevmez, merhamet etmezseniz, gerçek mümin olamazsınız. Sıla-i rahme öncelikle bizler gireriz, unutmayın! Bu alâkayı koparmayın. Sen danış, hizmet et, gönlünü al; sen de sev, ayrım yapma, emretme, hayır duâ et. Birbirinizi cennete sokun. Hepimiz birlikte cehenneme girmeyelim.

Affedin, haklı bile olsanız affedin! Affeden, affedilir. Yeri gelince beni de affedin. Birbirinizi de, beni de kusurlarımla kabul edin. Birbirinize de, bana da ön yargılı olmayın.

Herkesin yeri biriciktir. Gelinlerini birbiri ile kıyas etme!. Büyükler hürmet bekler, annenle annemi birbiri ile kıyas etme. Anneme karşı saygılı ve hizmet ehli olursan senden râzı olurum. Ben, “Allâh’ım, çok iyi kadındı. Ondan râzıyım!.” dediğim zaman Rabbim de râzı olur. Lisânım ile söylemesem de Rabbim halimden bilir.

“-Oğlum!” deyince sana, “Bey!” deyince sana yetişmek zorundayım. Ama ben de insanım… Azıcık nefes almak da isterim, nispet yapacağım diye beni tüketmeyin.

Daima, «Hiçbirimiz hevâ ve hevesimizi ilâh edinmeyelim. Yerimizi bilelim. Taş yerinde ağırdır!» diyen kavvamın yardımcısı Cenâb-ı Allah’tır. O’nu aslâ zâyi etmez.

Kavvâm olan eşimize, oğlumuza duâ edelim, yardımcı olalım da Rabbim elini üzerimizden çekmesin, inşâallâh…

Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, 154. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.