Eş Seçiminde Müstehap Olan Nitelikler

İslam’a göre eş seçiminde nelere dikkat edilmelidir? Eş seçiminde dikkat edilecek hususlar.

İslâm evliliğin uzun ömürlü olması için eş seçiminde gerekli titizliğin gösterilmesini ister. Bu konuda da özellikle “dindar” ve “ahlâklı oluş”a dikkat çeker. Bunun yanında “zenginlik, güzellik ve soy-sop” gibi insanların çoğunun peşinde koştukları değerlere ikinci sırada yer verilir. Hatta bunların yol açabileceği sıkıntılara işaret eder.

EŞ SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

Evlenilecek kadında aşağıdaki niteliklerin bulunması müstehap sayılmıştır:

1) Dindar olması

Hadiste şöyle buyurulur: “Kadın dört şeyi için nikâh edilir; malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanını seç ki elin bereket bulsun.” [1]

Başka bir rivâyette “soy” dışındaki diğer üç nitelik belirtilmiştir.[2] Genellikle bir kıza talip olan erkek bu özellikleri göz önünde bulundurur fakat bu arada dindarlık arka planda kalabilir. İşte Allâh’ın Rasûlü dindar olanını bulunca, onun kaçırılmaması gerektiğini belirtmiştir. Burada dindarlıktan kastedilen; farzları yerine getiren, İslâm’ın emir ve yasaklarına uyanlardır.

Kadınla, yalnız güzelliği veya zenginliği için evlenilmesinin yol açabileceği sakıncaları Allah elçisi şöyle belirtmiştir: “Kadınlarla yalnız güzellikleri için evlenmeyiniz, olur ki, güzellikleri ahlakça düşmelerine neden olur. Onlarla yalnız malları için de evlenmeyin, çünkü malları azgınlıklarına yol açabilir. Onları dindarlıklarından ötürü nikâhlayın.,[3]

2) Kadının doğurgan olması

Hadiste şöyle buyurulur: “Kocasını sevebilen doğurgan kadınla evlenin. Çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.” [4] İlk olarak evlenecek olan kadının doğurgan olup olmayacağı, ailesindeki kadınların çoğunluğunun doğurgan olup olmamasına göre değerlendirilir.

3) Evlilikte bâkireyi tercih etmek

Hadiste şöyle buyurulur: “Evlenmek için bakire kızları tercih ediniz. Çünkü onlar daha tatlı dilli, kocayı daha fazla tatmin edici ve daha aza kanaat edicidir.” [5] Hz. Peygamber, Câbir bin Abdillah (r.a.)’ın dul bir kadınla evlendiğini öğrenince; “Keşke bakire ile evlenseydin. Sen onunla, o da seninle oynaşırdınız.[6] buyurmuştur.

Bu deliller İslâm’ın bâkireliğe verdiği önemi gösterir. Diğer yandan İslâm ergen kızların haya perdesi zorlanmasın diye onların örtünmesini istemekte, ırza saldırı durumunda erkeğe zina cezası yanında, diyetin üçte biri kadar tazminat cezası öngörmektedir.[7]

Buna karşılık günümüzde çeşitli batı ülkelerinin bâkireliğe önem vermediği, hatta belli yaştan sonra bâkire kalan genç kızların alay konusu yapıldığı bilinmektedir. İslâm’ın bu konuda aldığı önlemlerin daha sağlıklı ve aile yuvasını daha fazla koruyucu nitelikte olduğunda şüphe yoktur.

İslâm’ın bâkire üzerinde bu derece durması, dul kadınla evlenmek caiz değildir, anlamına gelmez. Çünkü Hz. Peygamber. Hz. Âişe dışındaki bütün eşlerini dul olarak nikâhlamıştır. Nitekim Abdullah İbn Abbas (r.a.)’ın, Hz. Âişe’ye; “Nebî (s.a.v.) senden başka bâkire bir kadınla evlenmedi” dediği nakledilmiştir.[8]

4) Dindarlığı ve kanaatkârlığı ile tanınan bir ailede yetişmiş olması

Bu durum, çocuğun da bu değerlere sahip olduğunun belirtisi sayılır.

5) Soylu bir aileye dayanması

Doğacak çocukların asaletli olması için bu noktaya da dikkat edilmelidir. Çünkü çocuk ana tarafından birisine çekebilir. Hz. Peygamber’in “soyu için” buyurması bunu gösterir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi dindarlık ve ahlâk bütün bu özelliklerden önceliklidir. Bu yüzden babası bilinmeyen ya da zinadan doğmuş veya kötü yola düşmüş kadınlarla evlenmek mekruh sayılmıştır. Çünkü âyette şöyle buyurulur:

“Zina eden erkek ancak zina eden veya Allâh’a ortak koşan kadınla evlenir, zina eden kadın da ancak zina eden veya Allâh’a ortak koşan bir erkekle evlenir. Bu mü’minlere haram kılınmıştır.” [9] Bu ayette, bir mü’min erkek veya kadının Allâh’a inanmayan veya O’na ortak koşan birisiyle evlenmesi yasaklanmıştır. Zina edenlerin de ancak birbirine denk olduğuna dikkat çekilmiştir.

Ashâb-ı Kirâmdan Mersed b. Ebî Mersed el-Ganevî Mekke’ye esir naklediyordu. Orada fahişe bir kadınla arkadaş olmuştu. Allâh’ın Rasûlüne gelerek onunla evlenmek istediğini söyledi. Hz. Peygamber sustu. Bunun üzerine yukarıdaki âyet indi. Allâh’ın elçisi, Mersed’i çağırdı, âyeti okudu ve “o kadınla evlenme” buyurdu.[10] Başka bir hadiste; “Zina cezası (celde) uygulanan erkek, ancak kendi benzeri olan kadınla evlenebilir.” [11] buyurulmuştur.

Ancak burada sözü edilen evlilikler daha çok kadının zinadan elde edeceği kazançtan yararlanmak gayesi ile evlenmeyi kapsamaktadır. Böyle bir durum söz konusu olmaksızın, çeşitli hile ve tuzaklarla kötü yola düşürülmüş ne mazlûm kadınlar vardır ki, kurtuluş için çırpınmakta, fakat sesini topluma duyuramamaktadır. İşte böyle bir kadını bataklıktan kurtararak, ona aile yuvası sıcaklığını yaşatmak yukarıdaki âyetin kapsamı dışında kalsa gerektir. Çünkü ameller niyetlere göre değer kazanır.

6) Kadının güzel olması

Evlenilecek kadının dindarlığı yanında güzel oluşu da tercih nedeni olabilir. Çünkü güzel kadın kocasının gönlünü daha fazla hoş eder ve gözünü haramdan korur. Bu yüzden evlenmeden önce kadına bakmak caiz görülmüştür. Hadiste şöyle buyurulur: “Hz. Peygamber’e; “Hangi kadın daha hayırlıdır?” diye sordular. Şöyle buyurdu: “Kocası kendisine bakınca, ona neşe ve sevinç verir, emrederse itaat eder. Kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının sevmediği şeyleri yapmaz.” [12]

Ancak Şâfiîler çok güzel kadınla evlenmeyi mekruh saymışlardır.

Diğer yandan Allâh’ın Rasûlünün, kötü çevrede yetişen güzel kadından (hadrâu’d-dimen) sakındırdığı nakledilir.[13]

7) Kadının yakın hısımlardan değil, yabancılardan tercih edilmesi

Bu yolla çocukların daha sağlıklı olması umulur. Diğer yandan amca, dayı, hala veya teyze kızı ile evlenmek caiz ise de, geçimsizlik ve boşanma durumu bu hısımların arasında sıla) ı rahmin kesilmesine yol açabilir.[14]

8) Erkeğin iffetini koruyabildiği sürece tek evliliği tercih etmesi

Çok evlilikte, eşler arasında adalet ve eşitliğin sağlanması çok güç olduğu için aile içi problemlerin ortaya çıkması kolaylaşır. Nitekim Kur’ân’da bu noktaya şöyle dikkat çekilmiştir: “Ne kadar gayret gösterseniz de, eşleriniz arasında adalet ve eşitlik sağlamaya güç yetiremezsiniz. Bu yüzden hiç değilse birine tamamen meyledip, diğerini askıda bırakmayın.” [15] Nitekim dört kadınla evlenmeye cevâz veren âyette, eşler arasında adaleti sağlayamama korkusu olan için, tek kadınla ya da sahip olduğu cariye ile yetinmesi bildirilmiştir.[16]

Diğer yandan Allâh’ın Rasûlü; “İki eşi olup da, bunlardan birisine meyleden kimse, kıyamet gününde bedeninin yarısı eğik olarak gelir.[17] buyurmuştur.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Nikâh, 15; Ebû Dâvûd, Nikâh, 2; Nesâî, Nikâh, 13; İbn Mâce, Nikâh, 6; Dârimî, Nikâh, 4; Mâlik, Nikâh, 21; A.b. Hanbel, III, 428. [2] Ahmed. b. Hanbel, III, 80; Müslim, Radâ, 53; Tirmizî, Nikâh, 4. [3] İbn Mâce, Nikâh, 6. Bu hadisin senedinde bulunan Abdullah bin Ziyad bin En’am zayıf bir râvidir. Hadisi İbn Hıbbân, Sahîhinde başka bir senetle nakletmiştir. bk. İbn Mâce, Sünen, I, 597. [4] Ebû Dâvûd, Nikâh, 3; İbn Mâce, Nikâh, 1. Bu hadis, senedinde bulunan isa bin Meymûn el-Medînî nedeniyle zayıf sayİlmıştır. Ancak aynı anlamı destekleyen başka rivayet var-dır. bk. İn Mâce, Sünen, I, 592. [5] İbn Mâce, Nikâh, 7. Hadis, senedindeki iki ravi nedeniyle tenkide uğramıştır, bk. İbn Mâce, Sünen, I, 597. [6] Buhârî, Büyü’, 34, Vekâle, 8, Cihâd, 113, Megâzî; Müslim, Radâ, 54-56, 58; Ebû Dâvûd, Nikâh, 3; Nesâî, Nikâh, 10; İbn Mâce, Nikâh, 7. [7] bk. Ömer Nasuhî Bilmen, İstilâhat-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1968, III. 221, 222. [8] Buhârî, Nikâh, 9, Tefsîru Sûre 24/8. [9] Nûr, 24/3. [10] Ebû Dâvûd, Nikâh, 4. [11] Ebû Dâvûd Nikâh, 4; A. b. Hanbel, II, 324. [12] Ahmed b. Hanbel II, 251, 432, 438; bk. Ebû Dâvûd, Zekât, 32; İbn Mâce, Nikâh, 5. [13] Zühaylî el-Fıkhû’l-İslâmî ve Edilletuh, 2. baskı, Dımaşk 1405/1985, VII, 13. Dârekutnî ve Deylemî’den naklen. [14] Zühaylî age, VII, 14. [15] Nisâ, 4/129. [16] bk. Nisâ, 4/3. [17] Ebû Dâvûd, Nikâh, 38; Tirmizî, Nikâh, 42; Dârimî, Nikâh, 24; bk. Nesâî, İşretu’n-Nisâ’, 2; İbn Mâce, Nikah, 47; İbn Hanbel, II, 295, 347.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

EVLENİLECEK BİRİNİ NASIL BULURUM?

Evlenilecek Birini Nasıl Bulurum?

EŞ SEÇİMİNDE YAPILAN YANLIŞLAR

Eş Seçiminde Yapılan Yanlışlar

İSLAM'A GÖRE EŞ SEÇİMİ NASIL OLMALIDIR?

İslam'a Göre Eş Seçimi Nasıl Olmalıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.