Esas Hayat Âhirettir
İşte Efendimiz’in duygularında; «Esas hayat âhirettir!» ayarı vardı. Dolayısıyla O’na göre; «Esas üzülecek şey, âhiret hüsranıdır.» «Esas sevinilecek şey, âhiretteki kurtuluştur.» Ashâbında da O’nun sürûr ve hüzün kıstasları yegâne ölçü olmuştu. Onların en büyük korku ve hüzünleri, âhirette O’ndan ayrı düşmekti.
Bu endişenin en hisli nümûnelerinden biri Sevbân -radıyallâhu anh- idi. O, Allah Rasûlü’nü çok sever, O’ndan ayrı kalmaya sabredemezdi. Bir gün Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in yanına geldi, sanki iyice zayıflamıştı, yüzü sapsarıydı. Sîmâsında derin hüznü okunmaktaydı. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- ona;
“–Ey Sevbân, senin benzini sarartan nedir?” diye sordu.
Sevbân anlattı:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü; ne bir hastalığım, ne bir acım var. Fakat Sen’i görmediğim zamanlar özlüyor ve Sen’in yanına gelinceye kadar şiddetli bir yalnızlık hissediyorum. Sen; bana kendimden, ailemden ve çocuklarımdan daha sevgilisin. Ben evdeyken Sen’i hatırlayınca sabredemiyorum, hemen gelip mübârek yüzüne bakıyorum. Bu dünyada hâl böyle de, acaba âhirette hâlim nice olacak?!. Âhireti hatırladıkça Sen’i orada hiç görememekten korkuyorum. Çünkü biliyorum ki Sen, diğer peygamberlerle birlikte yüce mertebelere yükseleceksin. Ben; cennete girsem bile herhâlde aşağılarda, Sen’in mertebenden daha aşağıda bir yerde olacağım. Şayet cennete giremezsem zaten bir daha Sen’i görmem ebediyyen mümkün olmayacak.”
Bunun üzerine Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmeyi indirdi:
“Kim Allâh’a ve Rasûl’e itaat ederse işte onlar; Allâh’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (en-Nisâ, 69) (Bkz. Vâhidî, s. 168-170)
Peygamber Efendimiz de kıyâmette kendisinden ayrı düşme ihtimalinin ızdırâbını yaşayan Sevbân gibi nice sahâbîsine şu müjdeli cevabı verdi:
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)
Enes -radıyallâhu anh- der ki:
“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’ın Nebîsi’nin; «Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.» sözü kadar sevindirmemiştir.” (Müslim, Birr, 163)
Elbette;
Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’i de en çok sevindiren şeyler, uhrevî sevinçlerdi. Kendisine hizmet şerefine ermiş yahudi bir çocuk vardı. Bir gün hastalandı. İnsâniyetin zirvesi Efendimiz onu ziyarete gitti. Başucuna oturdu ve;
“–Müslüman ol!” buyurdu.
Çocuk, yanında duran babasına baktı. Babası da o güne kadar dâimâ güzellik ve hayır gördüğü Allah Rasûlü’nü kastederek;
“−Oğlum, Ebu’l-Kāsım’a itaat et!” dedi. Bunun üzerine çocuk, müslüman oldu.
Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hastanın yanından çıkarken;
“−Onu ateşten kurtaran Allâh’a hamdolsun.” diyerek duyduğu nihayetsiz sevinci izhâr etti. (Buhârî, Cenâiz, 80)
Efendimiz’in hidâyetlere olan sevinci o kadar büyüktü ki, en ağır dünyevî acılara bile galebe çalmaktaydı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2016 Ay: Kasım Sayı: 141
YORUMLAR