Esed Rejiminin Katliamlarından Banyas'ın Tanıkları İlk Kez Konuştu

Beşşar Esed rejiminin Suriye'nin Tartus kentindeki Banyas ilçesinin Beyda köyünde 248 sivili öldürdüğü katliamın tanıkları yaşadıklarını ilk kez anlatırken, AA kameraları 11 yıl önceki hadisenin izlerini görüntüledi.

Esed rejiminin 2011'de özgürlük talebiyle başlayan halk hareketlerini şiddet kullanarak bastırmaya çalışmasıyla patlak veren iç savaşta, rejim en büyük katliamlardan birini Banyas'ın Beyda köyünde yaptı.

Devrilen rejimin Şebbiha güçleri başta olmak üzere, ordu, istihbarat, Siyasi ve Güvenlik Ofisi ve askeri polis gibi güvenlik kurumlarından oluşan güçler, 2 Mayıs 2013'te, Beyda köyünü kuşattı.

Köyün içine giren rejim güçleri ilk etapta meydandaki sivilleri topladı.

Erkekler seçilerek küçük bir telefoncu dükkanına doluşturulurken, kadınlar ile çocuklar da köy meydanını gören birkaç eve kapatıldı.

Rejim güçleri, korku içindeki sivilleri üzerine kurşun yağdırarak katletti, bulundukları mekanları ateşe verdi.

Köyde 2 Mayıs'ta başlayan katliam, tüm evlerin tek tek taranıp bulunanların öldürülmesiyle 3 Mayıs'ta da devam etti. Kuşatmadan sadece durumu erken fark edip kaçabilenler kurtuldu.

Rejim güçleri, toplam 248 sivilin öldürüldüğü katliamda, bazı köylüleri ters yöne giden araçlara bağlayıp parçalamak suretiyle öldürmek gibi kan donduran yöntemlere de başvurdu.

Katliamı muhalif güçlerin üzerine atmak isteyen rejim güçleri, köyün en ileri gelen ismi olan Şeyh Ömer'i kamera önünde yalan ifade vermeye zorladı.

Rejim güçleri, buna yanaşmaması üzerine, Şeyh Ömer ve ailesini orada öldürdü.

Banyas Katliamı, uluslararası akademik çevreler ve saha araştırması yapan uzmanlar tarafından, "rejimin muhalifleri tahrik edip olayları bir mezhep savaşına çevirme ve böylece kendi taraftarlarını hayatta kalma dürtüsüyle rejim etrafında kenetleme stratejisi" olarak değerlendirildi.

AA muhabirinin köylülerle yaptığı röportajlarda, katliam sonrası köye çöken korku ve sessizliğin azalsa da devam ettiği, birçok kişinin rejimin devrilmesine inanmakta halen güçlük çektiği ve üzerlerindeki baskıdan yeni yeni kurtulmaya başladığı görüldü.

Katliamın tanıkları, rejimin devrilmesinden sonra ilk kez konuştu. Rejim güçlerinin öldürdüğü sivilleri yığıp ateşe verdiği evler de AA tarafından görüntülendi.

"Seni mi, oğlunu mu öldürelim dediler"

Katliamın görgü tanıklarından Abdüssettar Halil, vahşetin birçok detayına şahit olduğunu belirterek, "Nişanlım ve ailesi katledildi. Aileden 2 erkek genç, 2 çocuk, 3 kız ile anne ve baba öldürüldü." dedi.

Halil, "Katliam Mayıs 2013'te yaşandı. Esed rejimine muhalif olduğu için köye baskın yapıldı. Açık alanda infaz yapıldı." diye konuştu.

İnfazlardan Şebbiha ve orduyu sorumlu tutan Halil, yaşadığı en acı anı ise şöyle anlattı:

"6 aylık bir bebek vardı, gürültü ve silah seslerinden dolayı ağlamaya başladı. Annesinden bebeğini susturmasını istediler. Anneye 'Eğer susturamıyorsan biz yaparız' dediler ve çocuğu silahla vurarak öldürdüler. Ayrıca bir kişiye 'seni mi, oğlunu mu öldürelim?' dediklerine şahit oldum. İki defa sordular. Adam 'Ona dokunmayın beni öldürün' deyince gözleri önünde oğlunu vurdular."

Rejim güçlerinin sivilleri belirli bir alanda toplayarak katlettiklerine işaret eden Halil, cesetleri toplu mezarlara gömdüklerini dile getirdi.

Halil, "Dinimiz hoşgörünün ve sevginin dinidir. Yeni hükümetten katillerin yargılanmasını istiyoruz. Kaos yaratacak bireysel intikam girişimlerinden uzak durulmasını istiyoruz." şeklinde konuştu.

"Yeryüzünde ne kadar suç varsa işlediler"

Beyda köyü sakinlerinden Hasan Yahya Bayasi de ilk grubun katledildiği telefoncu dükkanında yaptığı açıklamada, "Öldürmeden yakmaya, bıçakla infazdan kafa ve kolları kesmeye kadar yeryüzünde ne kadar suç varsa işlediler. Köyde korkunç suçlar işlediler." ifadelerini kullandı.

Bayasi, katliamda yakınlarından aralarında çocukların da bulunduğu 23 kişinin vahşice öldürüldüğünü vurgulayarak, "Gözlerimizin önünde köyümüzü yaktılar, yangının izleri hala duruyor." dedi.

Saldırıdan rejim güçleri ile çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed'in kuzeni Hilal Esed'i sorumlu tutan Bayasi, köyde her evden en az bir kişinin bu katliamda can verdiğine dikkati çekti.

Bayasi, şöyle devam etti:

"(Köyün önde gelenlerinden) Şeyh Ömer'i aldılar. Ona, eşine ve oğluna, 'Bizim dediğimizi konuşacaksınız' dediler. Ancak o, 'Ben hakikati konuşurum' diye cevap verdi. Dediklerini yapmayınca onu, eşini ve oğlunu öldürdüler."

Katil Beşşar Esed'in kardeşi Mahir'in de yaşananlardan sorumlu tutulması gerektiğini dile getiren Bayasi, "Bosna Hersek'te bile böyle katliam olmadı, Esed ailesi daha korkuncunu işledi." diye konuştu.

Rejim güçleri 2 ay sonra gelip bir katliam daha yaptı

Mayısta Beyda köyünde vahşete yol açan rejim güçleri, 20 Temmuz 2013'te ikinci kez köyü basarak Fettuh ailesini hedef aldı.

Köy meydanındaki caminin hemen arkasında yer alan Fettuh ailesinin evini basan Şebbihalar, 4 aileden oluşan 17 kişiyi evin içinde bir odaya doluşturup, üzerlerine ateş açarak öldürdü.

Şebbihalar ayrılırken evi de ateşe verdi.

O günleri acı içinde anlatan ve ateşe verilen evi gösteren aile büyüklerinden Adnan Fettuh, yaşadıklarını unutmadığını söyleyerek, suçluların Beyda'da yargılanmasını istedi.

Olayın yaşandığı dönemde 4. sınıfa giden Raşa Fettuh ise ailesinin ısrarlarına rağmen 20 Temmuz günü köye gitmeyerek Banyas ilçesinde kaldığı için katliamdan kurtulduğunu ifade etti.

Fettuh, rejim güçlerinin ilk katliamda köyden kaçanlara haber gönderip köyün artık güvenli olduğunu bildirdiğinde kendi ebeveynlerinin buna kanarak köye döndüğünün ve katledildiğinin altını çizdi.

Banyas katliamında teröristbaşı Mihraç Ural'ın da adı geçiyor

Kendisine bağlı milislerle (Şebbiha) Lazkiye'nin Keseb ve Basit bölgelerinde hakimiyet kuran Mihraç Ural adlı teröristbaşı, Banyas Katliamı'nda da yer almıştı.

Ural, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11 Mayıs 2013’te 52 vatandaşın hayatını kaybettiği bombalı saldırılarda da rol oynamıştı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.