Eski Kavimlerin Helakına Sebep Olan Günahlar

Sorularla İslam

Eski kavimler neden helak oldu? Eski kavimlerin/milletlerin helakine sebep olan günahlar şunlardır….

Allah bilir ama İçinde bulunduğumuz şartlara baktığımızda sanki ahir zamanı yaşamaktayız. Daha önceki ümmetleri helak eden günahların tümü bugün fazlasıyla ve pek çok yerde aynı anda işleniyor. Bunları yazarken amacımız asla insanları üzmek ve ümitsizliğe sevk etmek değil aksine durumun ciddiyetini anlayarak kendimize çekidüzen vermektir. Zira Allah Teâlâ inkâra ve zulme dalan milletleri tarih boyunca helak etmiştir, bugün de etmemesi için bir sebep yoktur: “Biz, halkı zulme sapmış nice ülkeyi yerle bir ettik, arkasından da başka topluluklar vücuda getirdik.” (Enbiya, 11)

ESKİ KAVİMLER NEDEN HELAK OLDU?

Biz de aynı günahları işlemeyelim diye eski milletlerin helakine sebep olan günahları kısaca hatırlayalım:

Nuh kavmi, fakirleri hor görür ve onlara her tür zulmü yapardı. Ayrıca bu kavmin kadınları hayâ, edep ve iffetten uzaklaşmışlar, aşırı süsü ve gösterişi moda haline getirmişlerdi. Bugün de Nuh kavmini helak eden günahlar aleni olarak işlenmekte, bazı kadınlar hiçbir kural tanımadan müstehcen kıyafetler ile toplum içinde gezmektedir.

Âd kavmi de inançsızlıkta, zulüm ve gaddarlıkta Nuh kavminden geri kalmamıştı. Güçsüz ve zayıflara olmadık zulümler ediyor, onları yüksek binalardan baş aşağı atıyor, yerdeki parçalanmış cesetlere bakarak eğleniyorlardı. Bu kibirli kavmi Rabbimiz şöyle anlatıyor:       

“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: Bizden daha kuvvetli kim var? dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 15)

Aslında bugün yapılan zulümlere bakarsak, zalim İsrail, Âd kavmini yaptıkları vahşetle fersah fersah geride bırakmıştır. Onların tek tek insanlara yaptıklarını bunlar Gazze’de milyonlara yapmaktadırlar. Önce yükseklerden Gazzelilerin üzerlerine bomba atıyorlar, sonra dürbünlerle uzaklardan ortaya çıkan fecaati zevkle seyrediyorlar! Nice inançsız kâfirler de bunların yaptığına alkış tutuyorlar.

Hz. Lut’un kavmi de denaet ve alçaklıkta hiçbir seviye tanımadılar, insan fıtratına ters her tür günahı işlediler. Şeytanın iğvasıyla kadınları bırakıp erkeklerle beraber olma sapıklığına düştüler. Onlar bu hususta Hz. Lut’un (as.) hiçbir uyarısına kulak vermemiş, “eğer doğru söylüyor isen bizi tehdit ettiğin azabı getir de görelim” (Hud, 32) diye kendisine meydan okumuşlardır. Yol kesicilik, gasp, livata ile adam öldürmek gibi en canice suçlar bu kavim için o kadar normal hale gelmişti ki kendilerine yapılan en ufak bir nasihate bile tahammül edemiyorlar, yaptıkları kötülüklerden dolayı en ufak bir günahkârlık psikolojisi yaşamıyorlardı.

Bugün de batının gücünü arkasına almış sapkın cinsel yönelim örgütleri hiçbir uyarıya kulak vermemekte, herkesi kendileri gibi olmaya zorlamakta, böyle olmak istemeyen millet ve devletleri tehdit etmektedirler. Cinsiyet eşitliği safsatası ile bu bireylere iş vermeyen işyerleri ticari olarak cezalandırılmaktadır. Hatta bazı ülkeler bu grupların baskısı ile sapkın lobiyi eleştirmeyi suç saymış, bu kötülüğü eleştiren psikolog, öğretmen ve siyasiler işlerini kaybetmişlerdir.

Medyenliler de tüm helak olan kavimler gibi Allah’a kul olmayı bırakıp, putlara ve heykellere tapınmanın yanında başka bir haksızlığın en kötü örneği oldular. Bu kavim ticarette sahtekârlığı bir sanat haline getirmişti; bu hain güruh satarken tartıyı fazla tutar, alırken de aldıklarını az gösterir; fazla ücret alıp eksik mal verirlerdi. Bu hilekârlığı daha kolay işlemek için de alırken ayrı, satarken ayrı terazi kullanırlardı.

Bugün de bazı büyük firmalar ve açgözlü tüccarlar değişik ambalaj oyunları ile ürünlerin gramajları ile oynamakta, üreticiden çok ucuza ton hesabı aldıkları malları gram gram fahiş fiyata satmaktadırlar. Fırsat bulduklarında halkın temel ihtiyaçlarını istifleyip piyasanın dengesini bozmaktan çekinmeyen, bu kesimler İslam’da amacı halka hizmet olan ticareti vurgunculuk mesleğine dönüştürmüşlerdir. Yüce Rabbimiz bu tür sahtekârlıkların acıklı akıbetini bizlere şöyle bildirmektedir: “İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline!” (Mutaffifin, 1-3)

Peygamberlerin tevhid mücadelesini okuduğumuza şunu görüyoruz ki helak olan kavimlerin ortak özelliği Hakkı yalanlamak,  insanlara zulüm etmek ve vicdansız olmaktır:

“Derken kavmi Nuh’u yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.” (Araf, 64)

Netice olarak yüce dinimiz şirk küfür gibi Allah haklarından, zulüm, gasp, aldatma, ihtikâr gibi kul haklarından bizleri sakındırmıştır. Salih ve sadık bir mümin bu günahların her türünden uzak durur. Hakkın ve Halkın hukukunu beraberce yerine getirir. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurur:

“İman edip de imanlarına zulmü bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am, 82)

Yukarıda sayılan günahlara düşmemenin yolu da öncelikle imanımızı kemale erdirmek sonra da hamuru haramlardan mayalanan nefsimize dur demektir. Sufilerin önderi İmam Rabbaniye göre tüm yukarıdaki günahların sebebi Allah’ı tanımamak, onun ilahlığına ve ahkâmına şirk koşmak ve dünyanın fani lezzetlerine aldanmaktır. Bu sebeple günümüzde nefis terbiyesine olan ihtiyaç her zamankinden çok daha fazladır. Daha açık bir ifade ile Kuran ve Sünnetin rehberliğindeki tasavvuf yolu nefsine söz geçiremeyen her mümin için elzem hale gelmiştir. Zira günümüzde pek çok haram moda olmuştur ve bunlara karşı koymak ancak yakînî iman ve nefis terbiyesi ile mümkündür.

Yazımızı İmam Rabbani’nin şu tavsiyeleri ile bitirelim: “Gerçek müminler yağlı ve lezzetli lokmacıklar karşısında kendilerini satmazlar. Kulluktan aldıkları hazzı ince ve süslü elbiselere değişmezler. Maneviyat saltanatının tahtını mâsivâ sevgisinin pislikleriyle kirletmeyi ar kabul ederler. Lât ve Uzzâ’yı Hak Sübhânehû’nun mülküne ortak etmekten sakınırlar ve bunu bir alçaklık addederler. Kardeşim! Sufilikten tek maksat hâlis dini elde etmektir. “İyi bil ki, hâlis din yalnız Allah’ındır.” Sufiler dinde şirkin bir zerresini bile caiz görmezler. “Eğer (Allah’a) ortak koşarsan bütün amelin boşa gider” Durumlarını bir süre gözden geçirmelisin. Şayet hâlis dine ulaştıysan müjdeler olsun sana.” (Mektubat,I, 174.m)

Ey Rabbimiz bizi ahir zaman fitnelerinden ve önceki kavimleri helak eden günahlardan koru. Nefsimize dur diyen güçlü Müslüman olmayı bizlere nasip eyle. Âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 463