Eûzü Besmele (Anlamı, Yazılışı, Okunuşu ve Arapçası)
Eûzü besmele nedir? Eûzü besmele getirmenin faydası ve fazileti nedir? İstiaze ve beslemeyi niçin getiriyoruz? Eûzü besmelenin anlamı, yazılışı, okunuşu ve Arapçası...
“Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” deriz. Bu sözü söylemeye “istiâze” denilir. “Eûzü”, sığınırım, emân dilerim, yardım taleb ederim, gibi anlamlara gelir. “İstiâze”, Kur’an okumaya başlamadan önce olmalıdır. Zira âyetteki “Kur’an okuduğun zaman” sözü, “Kur’an okumak istediğin zaman” mânasına gelir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3)
İslâm’ın varlık, bilgi ve değere bakışını şekillendiren besmele, kulluk bilinciyle hayatı anlamlandırır.Müslüman besmele çekmekle, “Kendi adıma veya başka bir varlık adına değil, sadece Allah Teâlâ adına, O’nun rızasını kazanmak umuduyla ve O’nun izni çerçevesinde bu işi yapmaya başlıyorum.” demiş olur.
EÛZÜ BESMELE
Eûzü Besmele Arapçası:
Eûzü Besmele Okunuşu: “Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm.”
Eûzü Besmele Anlamı: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile..”
İSTİÂZE NEDİR?
İstiaze (Eûzü Arapçası):
İstiaze (Eûzü Okunuşu):: “Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm.”
İstiaze (Eûzü Anlamı):: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.”
İstiaze Neden Okunur?
Nahl sûresindeki:
فَاِذَا قَرَاْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
“Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan hemen Allah’a sığın!” (Nahl 16/98) emri gereğince Kur’ân-ı Kerîm okumaya başlarken:
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
“Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” deriz. Bu sözü söylemeye “istiâze” denilir. “Eûzü”, sığınırım, emân dilerim, yardım taleb ederim, gibi anlamlara gelir.
Cebrâil (a.s.)’in Peygamber Efendimiz’e getirdiği şeylerin ilki istiâze, besmele ve “Yaratan Rabbının adıyla oku!” (Alak 96/1) meâlindeki âyetidir.
“İstiâze”, Kur’ân okumaya başlamadan önce olmalıdır. Zira ayetteki “Kur’ân okuduğun zaman” sözü, “Kur’ân okumak istediğin zaman” mânasına gelir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3)
“İstiâze”, huzûra girmek için kapıyı vurup izin istemeye benzer. Kur’ân okumak isteyen kimse, Allah Teâlâ ile konuşmaya başlayacağından, kendini ilgilendirmeyen konulardan uzak kalmalı, dedikodu, çekiştirme ve iftira gibi günah kirlerinden dilini temizlemelidir. Dilin, bu tür kirlerden temizlenmesi ise ancak “eûzü” çekmekle yani bunların tümünden Allah’a sığınmakla mümkün olabilir.
“İstiâze”, Allah’a yaklaşmak için mühim bir vesîle, O’ndan hakkıyla korkanlar için bulunmaz bir sığınak, günahkârlara tutamak, helâke uğramış olanlara barınak, âşıklara gönül aydınlığıdır.
İstiâze, Rabb ile kul arasında bir sözleşmedir. Allah Teâlâ: “Siz bana olan sözünüzü tutun ki, ben de size olan sözümü tutayım” (Bakara 2/40) buyurmaktadır. Sanki kul “Eûzü” çekerken, “Allahım, ben bir insan olarak noksanlarımla birlikte kulluk sözümü yerine getirdim; sana sığındım ve senden bağışlanma diliyorum. Sen ise iyilik ve ikramda kemâl sahibisin. Şanına yakışan, rabbim olarak bana verdiğin sözü yerine getirerek beni koruman ve himâyene almandır” demektedir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, I, 85-86)
Allah’a sığınmak, yaratılandan Yaratan’a, halktan Hakk’a dönmektir. Her türlü iyiliği elde eedip her türlü kötülükten uzaklaşma kastıyla hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah’a yöneliştir. Böyle bir şuurla yapılan istiâzede “Allah’a koşun!” (Zâriyât 51/50) âyetinin sırrı tecellî eder. Ayrıca istiâze, kulun Cenâb-ı Hakk’a yakın olabilmek için acizliğini anlamaktan başka yol olmadığını bilmesidir. Acziyeti hissetmek ise mânevî makamların sonuncusudur.
“Allah” lâfz-ı celâli kelime yapısı itibariyle türemiş değildir. Çünkü bu kelimenin aslına vakıf olmak ve ne mânaya geldiğini tam olarak bilmek mümkün değildir. Nitekim İmam Teftâzânî bu hususa işaret ederek “Akıl, Allah’ın zât ve sıfatını bilmede nasıl şaşkınlığa düşmüşse, O’na isim olan kelime hakkında da aynı şaşkınlığa düşmüştür. Allah kelimesi «İsim mi, sıfat mı? Türemiş mi, değil mi? Alem yâni özel isim mi, değil mi?» soruları kolayca cevap verilecek cinsten değildir” demektedir.
“Şeytan”, Allah’ın rahmetinden kovulup lânete uğradıktan sonra bu ismi almıştır. Şeytan lâfzından açıkça anlaşılan İblîs ve yardımcılarıdır. Ancak bunun insan ve cinlerden doğru yolu bırakıp sapıklığa düşenler hakkında kullanılan genel bir isim olduğu da bir gerçektir. Nitekim Allah Teâlâ: “İnsan ve cin şeytanları” (En‘âm 6/112) ifadesiyle buna işaret buyurmaktadır.
“Racîm”, lânete uğraması sırasında, melekler tarafından göğün katlarından atılarak kovulan şeytan demektir. Yahut göğe yükselmek isteyen şeytanın yıldız kayması şeklinde taşlanarak kovulmasıdır. Göğün katlarına yükselip Levh-ı Mahfûz’dan bilgi çalmaya yeltenmesi, şeytanın kötü sıfatlarından biridir. Kur’ân’da şeytanla ilgili daha bir çok kötü isim ve sıfat vardır. Bunlar içinde onun tüm kötülüklerini ifade eden kelime “racîm”dir. Çünkü “racîm” şeytanla ilgili tüm cezaları kapsar. Bu yüzden Kur’ân okumaya başlarken şeytanın isim ve özellikleri arasından bu vasfı hususi olarak seçilmiştir.
ÜÇ ÇEŞİT İSTİAZE VE İSTİAZENİN BEŞ FAYDASI
Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarına, fiillerine ve zâtına yapılabilecek istiâze olmak üzere üç çeşit istiâzeden söz etmek mümkündür. Bunlara işaret etmek üzere Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allahım, senin öfkenden hoşnutluğuna, ceza vermenden affına, senden yine sana sığınırım.” (Müslim, Salât 222; Ebû Dâvûd, Vitr 5; Tirmizî, Da‘avat 112)
İstiâze yapan mü’min;
- İnanç, amel ve bedenle ilgili bütün kötülüklerden,
- Bütün haramlardan,
- Hastalık, yangın, suda boğulma, fakirlik, körlük ve sakatlık gibi sayısız belâ ve musîbetlerden,
- İnsan, cin ve hayvanlardan gelebilecek her türlü şerlerden,
- Korkulacak her türlü âfet, belâ ve musibetlerden her şeye gücü yeten Allah’a sığınmış olur.
Gerçek istiâze, sadece sözle gerçekleşmez. İstiâzenin gerçekleşebilmesi için kalb, dil ve fiil uygunluğu gereklidir. Diliyle “Allah’a sığınıyorum” dediği halde hâli ve fiili ile şeytana sığınanın istiâzesi makbûl bir istiâze sayılmaz. Belki bu, nefs ile şeytanın günah ve azgınlıkta birbirleriyle işbirliği yapması olarak telakki edilebilir.
Bu bakımdan insanlar, ancak mânevî durumlarına göre istiâze yaparlar. Sıradan insanlar, mânasını anlamadan sadece sığınma cümlelerini tekrar eder dururlar. Âriflerin istiâzesi ise, Allah’tan başkasını görmemek, böylece birliğe erip çokluktan uzak durmaktır. Zaten şeytan, ârifin nûruna yaklaşamaz, hatta ondan kaçar. Ebû Said Harrâz (k.s.)’ın şu hali bunun en güzel bir misalidir: Hazret, rüyâsında İblîs’i görür ve ona elindeki asâyla vurmak ister. İblîs ise ona: “Yâ Ebâ Said, ben asâdan değil, ârifin kalb semâsında doğan mârifet güneşinin ışığından korkarım” der.
KALP HUZURUYLA İSTİÂZEDE BULUNAN KİMSE İLE ŞEYTAN ARASINA ÜÇYÜZ PERDE KOYAR
Hasan Basrî (k.s.): “Allah Teâlâ, kalp huzuruyla istiâzede bulunan kimse ile şeytan arasına üçyüz perde koyar. Her perdenin kalınlığı, yer ile gök arası kadardır” buyurur.
İstiâze yaparken göz önünde bulundurulması gereken bir kısım edep kaideleri vardır. Bunlara dikkat edilince elbetteki sığınma duygusunun insan üzerindeki etkisi daha fazla olacaktır:
- Allah’a sığınmada, yaratılmışlardan yaratana, mümkün varlıklardan varlığı kendinden olan Zât’a yükselme vardır. Kul muhtaç, Allah ise ganî ve müstağnîdir. Sığınan kul, Allah’ın bütün iyilikleri yaratmaya ve kötülükleri savmaya gücünün yeteceğine inanır ve bütün kalbiyle O’na yönelir.
- Sığınan kul, nefsinin acizliğini, Rabbin kudretini itiraf etmiş olur. Zira Allah’a yaklaşmanın en kestirme yolu acziyet ve gönül kırıklığıdır.
- Hayırlı ve sâlih ameller işlemek ancak şeytandan kaçmakla kolaylaşır. Bu kaçış da ancak Allah’a sığınmakla olur.
- Şeytan insanın apaçık düşmanı (Fatır 35/6), Rahman olan Allah ise insanın yaratıcısı, efendisi ve bütün işlerini düzenleyenidir. İnsanın düşmanından dostuna sığınması ne güzel bir davranıştır.
- Şeytanın vesvese verdiği işlerin en başında Kur’an okumak gelir. Zira Kur’an okuyan Allah’ın emirlerini hatırlar ve tutar, yasaklarından da kaçar. Bu hikmete dayalı olarak özellikle bilhassa Kur’ân-ı Kerîm okumaya başlarken istiâze çekilmesi istenmiştir.
- Mü’minin biri açık diğeri gizli iki düşmanı vardır. Açık düşmanı kâfirler, gizli düşmanı ise şeytandır. Kâfirlerle mücadelede savaş emri varken, şeytanla mücadelede ise istiâze emri vardır. Her iki cihadda da Allah mü’minin yardımcısıdır. Açık düşmanı tarafından öldürüldüğünde mü’min şehîd olur, gizli düşmanı tarafından öldürüldüğünde ise kişi Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılır. Bu sebeple gizli düşmanın şerrinden kaçınmak daha önceliklidir.
- Mü’minin kalbi en şerefli ve en temiz yeridir. Mü’min kalbini şeytanın her türlü vesvesesinden temiz tutmalı ve oraya Allah’ın mârifetini yerleştirmeli ki, Allah da âhirette en temiz ve en güzel yer olan cenneti ona nasip kılsın. Yani kul kalbini bütünüyle Allah’a adamalı ki, Allah da ona âhirette cenneti nasip kılsın. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, I, 81-83)
Unutmamak gerekir ki şeytan, insan tabiatına daha çok oburca yemek içmek yoluyla musallat olur. İnsan, yiyip içmeyi azaltıp oburluğu bıraktığı takdirde, midesinin ve nefsinin arzusunu önlemiş olur. O zaman şeytan ona nüfûz imkânı bulamaz. Onu etkileyemez.
Rivayete göre Nûh (a.s.) gemiden çıkınca İblîs’e sordu: “Ey Allah’ın düşmanı, kendilerini saptırıp helâke düşürmede sana ve askerlerine en çok yardımcı olan, insanların hangi huylarıdır?” İblîs şu karşılığı verdi: “Eğer bir insanda pintilik, hırs, hased, kibir ve acelecilik gibi huylardan biri varsa, biz onu helâk çukuruna yuvarlarız. Eğer bir kimsede sayılan bu kötü sıfatların hepsi toplanacak olursa böyle birine de: «Azgın şeytan» deriz. Çünkü bunlar, şeytanların liderlerinin özellikleridir.” (Bursevî, I, 6)
İşte biz, istiâze bereketiyle şeytanın bütün vesvese, tahrik ve kötülüklerinden Yüce Rabbimize sığınma fırsatı buluyor, peşinden okuyacağımız besmeleyle de yeryüzünde Allah’ın ismiyle ve Allah adına yapacağımız gerçek bir kullukla sorumluluğumuzu beyân ediyoruz:
BESMELE NEDİR?
Besmele Arapça Yazılışı:
Besmele Okunuşu: “Bismillahirrahmanirrahîm.”
Besmele Anlamı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile..”
Besmele Neden Okunur?
“Besmele”, Kur’ân-ı Kerîm sûrelerini birbirinden ayırmak üzere gelmiştir. Hanefilere göre Fâtiha dâhil hiçbir sûreye ait olmayan müstakil bir âyettir. Neml sûresi 20. âyette yer alan besmele ise o âyetin bir bölümünü oluşturur. Besmele, Kur’ân’ın anahtarıdır. Teberrük olarak, yani bereketinden istifade etmek maksadıyla her sûreye onunla başlanmaktadır. Bu vesileyle Resûlullah (s.a.s.) her hayırlı işe besmele ile başlamamızı tavsiye buyurmakta, besmele ile başlanmayan işlerin neticesinin sonuçsuz kalacağını şöyle haber vermektedir:
“Besmeleyle başlanmayan her mühim işin sonu eksiktir.” (Ali el-Müttakî, I, 555, no: 2491)
Okuyuş sırasında besmele istiâzeden sonra gelir. Bunun hikmeti şu olabilir:
Bir mekanı süsleyip güzelleştirmeye başlamadan önce oradaki lüzumsuz ve zararlı şeyleri çıkarıp temizlemek gerekir. Bu kurala göre kalb de öncelikle istiâzeyle yaratıklara yönelmekten temizlenir. Bunlardan tümüyle uzaklaşıp arındıktan sonra besmeleyle Allah’a yönelir, mânen gelişip güzelleşir. (Bursevî, I, 6)
“Bismillâhirrahmânirrahîm” sözü, “Rahman Rahîm Allah’ın ismiyle” anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla Kur’an okumaya başlarken besmele çeken mü’min, “Kur’an okumaya Allah’ın ismiyle başlıyorum” demiş olur. Diğer güzel ve hayırlı amellere başlarken çekilen besmele de, o işe Allah’ın ismiyle başlandığını gösterir.
Besmelede Yüce Rabbimizin üç güzel ism-i şerifi zikredilir. Bunlar Allah, Rahmân ve Rahîm isimleridir:
“Allah”, Yüce Rabbimizin en büyük ismidir. “Kendisine kulluk edilen en yüce zât, yegâne ilâh” demektir. Bu isim, Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’ân-ı Kerîm’de ve diğer ilâhî kitaplarda geçen bütün isim ve sıfatların hepsini kendinde toplamıştır. Cemâl ve celâl sıfatlarının hepsini içine alır. Tercih edilen bir görüşe göre Allah ismi, İsm-i Âzam’dır.” (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,I, 101)
“Rahmân”, rahmet kökündendir. Rahmet, sözlükte kalp inceliği ve şefkat anlamındadır. Anne rahmi de bu köktendir. Çünkü anne; rahminde taşıdığı yavruya karşı şefkat ve merhamet duyar. Burada rahmetten kastedilen, ikrâm ve ihsândır. Buna göre mâna: “Yaratıklarına rızık veren, onlardan belâ ve âfetleri uzaklaştıran, takvâsı sebebiyle takvâ sahibinin, günahı sebebiyle günahkârın rızkını artırıp eksiltmeyen, aksine herkese ve herşeye dilediği ölçüde rızık veren” demektir. Diğer bir tarifle: “Bütün yaratıklara rızıkları, hayatı devam ettirme vesileleri ve her türlü faydaları temin hususunda rahmeti yaygın olan rahmet sahibi demektir. Rahmeti, mü’min ya da kâfir, iyi veya kötü herkesi kuşatandır.” (Beyhakî, Kitâbu Esmâ ve Sıfât, s. 52)
“Rahîm”; acıyan, esirgeyen, istendiğinde veren, istenmediğinde öfkelenendir. İnsanoğlu kendisinden bir şey istendiğinde öfkelenir. Allah Teâlâ ise, istenmediği zaman öfkelenir. Zira rahmet, kendisinin zâtî sıfatı olup Allah’ın iyiliği ulaştırmayı, kötülüğü uzaklaştırmayı istemesidir. Allah’ın kullarına en büyük rahmeti, onları yaratmak suretiyle varlık nimetini onlara ulaştırması, yokluğun kötülüğünü de onlardan uzaklaştırmasıdır. Zira yok iken varolmak, en büyük iyilik ve benzersiz bir nimettir.
Kur’ân-ı Kerîm’deki kullanışlarına baktığımız zaman Rahman’a, “rahmetle sıfatlanmış olan”, Rahîm’e ise “rahmetiyle merhamet edici olan” mânası verilebilir. İbn Abbas (r.a.) şöyle der: “Rahmân, refîk olan, Rahîm ise yaratıklarını rızıklandırmakla şefkatini gösterendir.” (Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 161)
BESMELENİN FAZİLETİ
Besmelenin faziletiyle ilgili şöyle bir kıssa anlatılır:
Rum meliki Kayser, Hz. Ömer’e şöyle bir mektup yazdı: “Başımda dinmek bilmeyen bir ağrı var. Eğer bildiğiniz bir ilacı varsa lütfen bana gönderin. Çünkü gittiğim hiçbir doktor, derdime bir çare bulamadı.” Mektubu alan Ömer (r.a.) Kayser’e bir başlık gönderdi. Kayser bunu giyince ağrısı kesiliyor, çıkardığında yeniden başlıyordu. Merak etti: “Acaba bu başlıkta ne vardı ki ağrısını dindiriyordu.” Başlığı çıkarıp iyice kontrol edince üzerinde besmele yazılı bir kâğıt buldu.
Nakledildiğine göre sâlih zâtlardan biri, bir kağıda “Bismillahirrahmanirrahîm” diye yazmış, öldüğünde bu kağıdı kefeninin içine koymalarını yakınlarına vasiyet etmişti. “Bunun sana ne faydası olacak” diye sorduklarında ise şu cevabı vermişti:
“Kıyamet günü Rabbimin huzuruna varınca, «İlâhî! Sen bize bir kitap gönderdin, bu kitabın açılış sözünü ve başlığını da “Bismillahirrahmanirrahîm” yaptın. Şimdi senden bana o yüce kitabının başlığına ve orada zikrettiğin Rahmân ve Rahîm gibi sonsuz rahmet sıfatlarının gereğine göre davranmanı istiyorum» diyeceğim.” (Ayıntâbî, I, 13-14)
Besmeleyi bu iman ve anlayış içinde okuyan her müslüman, Allah’ın sınırsız merhametinden faydalanmak için O’nun kâinata serdiği sayısız nimetlere bakarak bütün bunların kendi istifadesine hizmet etmesi için insanın bilgiyle donanmış, tecrübelerle zırhlanmış olması gerektiğini anlar. Bütün insan bilgisinin Allah’ın rahmanlığından bir zerre olduğunu ve kendisinin bu zerredeki sayısız feyiz ve bereketlerden faydalanmaktan başka bir şey yapamayacağını farkeder. Allah’ın rahmanlığına sığınarak bu sayısız feyiz ve bereketlerden nasip almayı diler. Sonra kendisinin bütün çalışma ve gayretlerinin de ancak Allah’ın rahimliği sayesinde yeni ufuklar açmaya yardım ettiğini kavrayarak, bu ikramların yegane kaynağı olan Allah’ı zikretmiş olur.
EÛZÜ BESMELE DUASI NEDİR?
Eûzü besmele şeytanın vesvese ve şerrinden Rahman ve Rahim olan Allah’a sığınmak için okunur.
Eûzü Besmele Arapça Yazılışı:
Eûzü Besmele Okunuşu: “Eûzü billahi mineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim.”
Eûzü Besmele Anlamı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. ”
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN BİR İSTİÂZE DUÂSI
Peygamber Efendimizin (s.a.v) okuduğu bir istiaze duâsı...
Mânası: “Allâh’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten, icâbet edilmeyen duâdan Sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 73)
Okunuşu: “Allâhümme innî eûzü bike min ilmin lâ yenfeu, ve min kalbin lâ yahşeu, ve min nefsin lâ teşbeu, ve min davetin lâ yüstecâbu lehâ”
İSTİAZE VE BESMELE İLE İLGİLİ HADİSLER
Ebû Hüreyre (r.a.), Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şöyle dua ettiğini söylemektedir:
“Allah’ım! Bozgunculuktan, münafıklıktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 32; Nesâî, İstiâze, 21)
***
Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor:
“Bir gece Allah Resûlü’nü yatakta bulamadım, onu el yordamıyla aramaya başladım. O sırada elim ayaklarının tabanlarına değdi. Ayaklarını dikmiş vaziyette secde hâlindeydi ve ‘Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana tüm övgüleri saysam yine de bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin.’ diye dua ediyordu.” (Müslim, Salât, 222)
***
Ebû Hüreyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle dua ediyordu:
“Allah’ım! Fakirlikten, yokluktan ve zilletten sana sığınırım. Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan da sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 32)
***
İbn Abbâs’tan (r.a.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) Hasan ile Hüseyin için dua ederek şu sözlerle (onların başına gelebilecek kötülüklerden) Allah’a sığınırdı:
“Her tür şeytandan, haşereden, kem nazardan Allah’ın tam kelimelerine (sonsuz iradesine ve hükmüne) sığınırım.” Sonra da “Atanız İbrâhim de bu duayı oğulları İsmâil ile İshak için yapardı.” derdi. (Buhârî, Enbiyâ, 10)
***
Şüteyr b. Şekel’in (r.a.) naklettiğine göre, babası Şekel b. Humeyd (r.a.) şunları anlatmıştı:
“Resûlullah’a giderek, ‘Ey Allah’ın Resûlü, bana kendisiyle Allah’a sığınacağım bir dua öğret.’ dedim. Resûlullah omzumdan tuttu ve şöyle buyurdu: ‘De ki Allah’ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım.’” (Tirmizî, Deavât, 74)
***
Zeyd b. Erkam (r.a.) şöyle demiştir:
Ben size sadece Resûlullah’ın bize öğrettiğini öğretiyorum. O şöyle derdi: “Allah’ım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan, kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım! Nefsime takvasını (sorumluluk bilincini) nasip et ve onu arındır; onu en iyi arındıracak olan sensin. Onun dostu ve velisi sensin. Allah’ım! Huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Nesâî, İstiâze, 13; Müslim, Zikir, 73)
***
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) naklettiğine göre, Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah’ı anarak başlanmayan her anlamlı söz veya iş, bereketsizdir/sonuçsuzdur.” (İbn Hanbel, II, 360)
***
Hz. Âişe’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre, Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz yemek yiyeceği zaman ‘Bismillâh’ (Allah’ın adıyla) desin. Eğer yemeğin başında besmele çekmeyi unutursa, ‘Bismillâhi fî evvelihî ve âhirihî’ (Başında da sonunda da Allah’ın adıyla) desin.” (Tirmizî, Et’ıme, 47)
***
Câbir b. Abdullah’ın (r.a.) rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapa. Çünkü şeytan (besmeleyle) kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür. Besmele çekerek, (enine koyacağın) bir tahta parçası ile de olsa kabını(n ağzını) ört. Yine besmele çekerek su kabını(n ağzını da) ört.” (Ebû Dâvûd, Eşribe, 22)
***
Berâ’dan (r.a.) naklediyor:
Resûlullah yatağına yattığında, “Allâhümme bismike ahyâ ve bismike emût” (Allah’ım! Senin isminle yaşar, senin isminle ölürüm.) buyurur; uykudan uyandığında da “Elhamdülillâhillezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi’n-nüşûr” (Canlarımızı aldıktan sonra bizi dirilten Allah’a hamdolsun; diriltmek yalnız ona mahsustur.) buyururdu. (Müslim, Zikir, 59)
***
İbn Ömer’in (r.a.) naklettiğine göre, cenaze kabre konulurken Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle derdi:
“Bismillâhi ve alâ milleti Resûlillâh” (Seni Allah’ın adıyla ve Resûlullah’ın dini üzere kabre koyuyoruz). (İbn Mâce, Cenâiz, 38)
***
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bilcümle semavi kitâbların anahtarı «Rahman, Rahîm Allah adı ile» dir; yani besmeledir.” (Râmûzû’l-ehâdîs, 241, Suyûtî, el-Câmiûs-Sağir, no: 3111)
***
“Meşrû işlerin hangisi olursa olsun besmele-i şerîfe ile başlanmazsa hayrına ve tamamına nâil olunamaz, bereketsiz kalır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 6284)
***
“Bir vartaya düştüğün vakit:
«Rahman, Rahîm Allah adıyla. Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak yüce ve Azîm olan Allah’ın tevfik ve yardımıyladır.» demeye devam et. Zira Cenâb-ı Allah bunların hürmetine belâ ve musibetlerin nicelerini def eder.” (Suyûtî, el-Camius-Sağir, no: 896; Râmûzü’l-ehâdis, 66)
***
İbn-i Mesʻûd (r.a) şöyle buyurur:
“Cehennemin başlıca me’murları olan ondokuz zebânînin azâbından necat bulmak isteyen kimse Besmele’ye devam etsin.” (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 120)
***
Zira besmele ondokuz harftir.
“Sizden biriniz evine girmek istediği zaman şeytan onu ta’kîb eder. O kimse evine girdiği zaman besmele ile girerse şeytan der ki: Bu evde bana girecek yer yok.” (Müslim, Eşribe, 103; el-Ezkâr, 26)
***
“Her günün sabahında ve her gecenin akşamında:
«Allah’ın adıyla ki O’nun adı sayesinde ne semâda, ne yeryüzünde, hiçbir şey zarar veremez. O her şeyi işiten, her şeyi hakkıyle bilendir» diyen ve bunu üç defa tekrarlayan kimseye hiçbir şey zarar veremez.” (Ebû Dâvud, Edeb, 101; İbn-i Mâce, Duâ, II; İbn Hanbel, I, 62, 66, 72)
“Allah’ın adı anılmadan yenilen her yemek ancak hastalıktır, onda bereket yoktur. Bunun keffâreti, eğer sofra ortada ise Bismillah diyerek devam etmekdir. Eğer sofrayı kaldırdı isen yine Bismillah deyip parmaklarını yalamandır.” (bk. en-Nevevî, el-Ezkâr, 205. vd.)
YORUMLAR