Evimizin Bereket Kapısı 'misafir'

Bir tarafta misafir geldi diye alnı kırışan, yüzü ekşiyen dar gönüllü nasipsizler, diğer tarafta ise misafirsiz sofraya oturmayan derya gönüllü bahtiyârlar. Hepsi insan suretinde, fakat mânâ cihetiyle gönül madenleri ne kadar farklı…

Alvarlı Efe hazretlerinin Alvar Köyünde bulunduğu yıllar. Öğle yemeği için sofra hazırlanır. Sofrada biricik evlâdı Seyfeddin Efendi ve evlâdı gibi himâye edip, büyütüp okuttuğu Ali Hoca’dan başka kimse yoktur. Efe hazretleri bir türlü yemeğe başlamıyor. Uzun süre sofra başında beklerler. Efe hazretleri mahzundur. Bir ara sofradan kalkıp iç odaya geçer.

Ali hoca, Seyfeddin efendinin yüzüne bakıp neler olduğunu anlamaya çalışır. Bir müddet sessizce kalırlar. Seyfeddin Efendi de meraklanmıştır. Yoklamak için iç odaya yönelir. Kapı aralığından “Hocam” diye hitap ettiği muh­terem pederlerinin ellerini açmış dua etmekte olduğunu görür, iyice yaklaşır. Efe hazretleri ağlıyor ve Rabb’ine şöyle naz ediyor:

“Yâ Rabbi! Ben sana karşı ne günah işledim ki bunu bana revâ gördün; soframızı misafirsiz bıraktın. Bereketini esirgediğin bu lokmalara nasıl el uzatırım. Bu lokmalar boğazımdan geçer mi yâ Rabbi!”

Belli ki misafirsiz sofraya oturmak ona çok zor gelir. O güne kadar sofrasında hiç misafir eksik olmamıştır. O günden vefâtına kadar da hep öyle olur. Onu misafirsiz yemek yerken hiç gören olmaz.

Derken az sonra kapı çalınır. Ali hoca açar kapıyı. Erzurum’dan ziyaretçiler gelmiştir. Ali hoca:

“Efe Can, şenlik geldi” diye seslenir.

Misafire onlar “şenlik” diyorlar. Gelen misa­firlerle şenlenir Efe hazretlerinin gönlü. Mübârek yüzünde güller açar. Hep beraber sofraya otururlar. Uzanan eller kadar artar sofranın bereketi. O sofrada yenen lokmalar nur olur, feyz olur.”[1]

[1] Hüseyin Kutlu, Efe Hazretleri, s. 149-150.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.