Evliliği Neler Yıpratır?
Her şey çok güzel giderken neden böyle oldu ki? Bu hale nasıl geldik? Evliliği neler yıpratır? İşte zamanla meydana gelen ve evliliği yoran, çiftleri yıpratan sebepler ve çözümleri...
Uzun yıllardır bildiğimiz, eşlerden birinin diğerine yahut her iki eşin birbirine kötü davrandığı ve ne yazık ki çoğu zaman sonunda ayrılıkla neticelenen “şiddetli geçimsizlik” yerini yorgun evliliklere bıraktı. Eşlerin hem fiziksel hem de duygusal anlamda dünyalarını ayırması, aynı çatı altında farklı hayatlar yaşamaya başlaması şeklinde çıkıyor karşımıza; evlilik yorgunluğu denen şiddetsiz, sinsi, usul usul geçinememe hâli.
Öyle bir evlilik düşünün ki eşler arasında muhabbet, yerini sessizliğe bırakmış;
beraber keyifle yaşanabilen her şey tükenmiş; odalar, televizyonlar ayrılmış; tatile, alışverişe, akraba ziyaretine birlikte gidilmez olmuş; evlatları hakkında dahi konuşulacak bir çift laf kalmamış… Eşler birbirleriyle aynı evi paylaşıyor ama hayatı paylaşmaktan vazgeçmiş, iletişim kesilmiş, sohbet etmedikleri gibi sorunlarını çözmek için dahi konuşamaz olmuşlar… İşte bu şekilde birbirlerinden fiziksel, zihinsel ve duygusal manada uzaklaşmış, birbirine yabancılaşmış çiftlerin evliliğine yorgun evlilik diyoruz.
EVLİLİĞİ YORAN SEBEPLER
- Uzun süredir çözülemediği ya da altından kalkılamadığı için artık konuşulmayan problemler.
- Uzun süreli ya da sık sık tekrar eden küslükler.
- Eşlerden birinin duygusal, fiziksel, ekonomik ihtiyaçlarının karşılanmaması; ihtiyaçlar karşısında diğer eşin duyarsızlığı.
- Gerçek dışı beklentiler sonucunda gelişen derin hayal kırıklıkları.
- Affedici olmamak, geçmişte yaşanmış haksızlıkları hep canlı tutmak.
- Aile mahremiyetine riayet edilmemesi, yuvaya özel güzelliklerin ya da sıkıntıların çeşitli yollarla sürekli vitrinde tutulması.
- Kişinin kendi ailesinin olumsuzluklarına odaklanırken kapalı kapıların ardında ne yaşadıkları hakkında fikri olmayan başka hayatlara, başka ilişkilere özenmesi.
- Eşlerden birinin işkolikliği, ev işlerini takıntı hâline getirmesi gibi sebeplerle ailece keyifli vakit geçirmeye fırsat bulamamak.
- Ailenin; birlikte sofraya oturma, aile büyüklerini ziyaret etme, çeşitli sebeplerle kutlamalar yapma, hediyeleşme gibi aile bağlarını sağlamlaştıran rutinler geliştirememiş ve kendine özel bir sistem kuramamış olması.
- Aile kurallarının çok katı ya da çok esnek olması sebebiyle eşlerin birbirinden uzaklaşması.
YORGUN EVLİLİĞİN İLACI NEDİR?
“Yoranlar” listesi uzatılabilir. Yorgunluğun çaresi dinlenmektir, ancak unutulmamalıdır ki dinlenmek bir eylemsizlik hâli değildir. Dinlenmek; yoranı terk etmek, iyileştirici başka bir eyleme geçiş yapmaktır. Her ailenin çözümü kendine özel olmakla beraber genel geçer iyileştiricilerden bazılarını sayalım:
- En ilham verici on terapist arasında gösterilen John Gottman’ın 1’e 5 kuralı, yorgun evlilikler için iyileşme yolunda ilk adım olabilir. Gottman diyor ki; “Mutlu bir ilişkide çiftler birbiri ile tartışırken negatif bir cümle sarf ettikten sonra birbirleri ile ilgili en az beş tane olumlu cümle kurmaktadırlar. Eşinize bir olumsuz şey söylediğinizde bunu telafi etmek için arkasından beş tane olumlu cümle söylemeniz gerekir.” Doğrusu bu öneri bana kadim ilaçlarımızdan birini hatırlatıyor. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz yüzyıllar ötesinden bu sırrı söylemişti bize: “Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlaka uygun biçimde davran.” (Tirmizî, Birr, 55.)
- Eşinize kıymet verin, onun sizin için ne kadar önemli olduğunun farkına varın ve bunu ona göstermekte cömert olun.
- Sorumluluk almaktan kaçınmayın, herhangi bir sorun hâlinde çözümü hep eşinizden beklemeyin. Sizin üzerinize düşeni yapmanız, eşinizin davranışlarını da olumlu yönde şekillendirecektir.
- Sorun yaşamadığınız, ilişkinizin yolunda gittiği zamanlarda paylaşımlarınızı artırın, sevginizi açıkça ifade edin. İyi günlerinizdeki sevgi dolu paylaşımlarınız zor günlerinizde can simidiniz olacaktır.
- Kendinizin ve eşinizin sevgi dilini keşfedin. Siz bir hediye ile mutlu oluyorken o sevildiğini hissetmek için sizinle baş başa birkaç saat geçirmeye ihtiyaç duyuyor olabilir.
- Kadın ve erkeğin fıtratını; fiziksel, duygusal ve bilişsel ihtiyaçlarını öğrenmek için çaba gösterin.
- Gerektiğinde tartışmaktan kaçınmayın ancak tartışmaların kavgaya, eleştirilerin hakarete, öngörülerin niyet okumaya, tepkilerin şiddete dönüşmesine fırsat vermeyin.
- Her gün en az on beş dakika boyunca tüm dikkatinizi vererek, gözlerine bakarak, suçlamadan, yargılamadan, akıl vermeden dinleyin. Sadece dinleyin… Sabah uyandığınızda, gece uyumadan önce, evden çıkarken ve eve geldiğinizde birbirinize gülümseyin, sarılın.
- Kişilik ve prensip sahibi olmakla “Ben böyleyim, değişemem, işine gelirse!” tutumunu birbirine karıştırmayın. Sağlıklı sınırlar belirledikten sonra değişime, yenilenmeye ve en önemlisi uzlaşmaya açık olun. İsteseniz de istemeseniz de zaman zaten sizi yoğuracak, değiştirecektir; bu değişimin sizin ve ailenizin lehine olması elinizde.
- Haddinden fazla fedakâr olmayın. Bir tarafın sürekli fedakârlık yapması, fedakârlık yapanı da ilişkiyi de yıpratır. Sürekliliğe dönen fedakârlıklar bir yandan karşı tarafı bencilleştirirken diğer yandan da fedakârlık yapan kişide adı konmamış bir beklenti oluşturur. Beklenti karşılanmadıkça hayal kırıklığı baş gösterir. Hayal kırıklığı devam ettikçe -gönüllü başlayıp zoraki devam eden- fedakârlıklar yerini öfkeye bırakır.
- Uzun süreli küslüklerden kaçının; küsmek sorunları mayalar, kabartır.
- Evliliğinizi başkalarının evlilikleri ile kıyaslamayın. Her evlilik kendine özgüdür. Başkalarının yaşadığı iyiye gitmeme alametlerinin sizin evliliğinizde de olması ilişkinizin kötü gittiği anlamına gelmez. Örneğin kadının çalışması bir ailede problem olabilirken sizin ilişkinize rahatlık olarak yansıyabilir.
- “İnsanın merhameti, yumuşaklığı ve cömertliği kendisini düşmanına bile sevdirir.” der Sadi Şirazi. Bizi düşmana bile sevdirecek olanı eşten esirgememeli.
EVLİLİK SEVGİ VE SAYGI İLE İNŞA EDİLİR, BAKIM VE ONARIM İLE YAŞATILIR
Ursula Le Guin der ki: “Sevgi taş gibi orada öylece duran bir şey değildir; ekmek gibi her seferinde yeniden yapmak, yenisini yapmak gerekir.”
Sevip âşık olmak, evlilik için güzel bir başlangıç olabilir fakat evliliği yürütmeye ne yazık ki yetmez. Evlilik; başlangıcından itibaren özen, fedakârlık, yeri geldiğinde bakım ve onarım isteyen dinamik bir yapıdır. Evlilik; sevgi, saygı ve en önemlisi emekle beslenir, gelişir, yaşar. Emek verilmeyen ilişkiler tükenmeye mahkûmdur. Araştırmalar bize mutlu evliliklerde ilişkiyi sürdüren şeyin aşk, tutku ya da uyum değil; kişilerin ilişkiyi sürdürme konusundaki kararlılığı olduğunu göstermektedir. Başka bir ifadeyle uzun ve mutlu evlilikler “geçinmeye gönlü olanlar”ın harcıdır.
Ülkemizde 2000'li yıllardan itibaren hızla değişen toplumsal yapı beraberinde aile kurumunu da değiştirip dönüştürmeye devam ediyor. Dönüşen aile kurumunda eşler; sevgi, saygı, şefkat, denge, kabul ve paylaşım gibi ihtiyaçlarının karşılanması, roller ve sorumlulukların düzenlenmesi, aile bütünlüğünün korunması, iletişimin geliştirilmesi gibi süreçlerde çözümsüz, çaresiz kalabiliyor. Bu noktada ailelerin uzman desteği alması çok değerli, ancak altını çizmeliyim ki uzman yardımı almak için aile ilişkilerinin tükenme noktasına gelmesi beklenmemelidir.
Aile; toplumların en eski ve temel kurumudur, her dönemde ve her toplumda bulunması bakımından da evrenseldir. İşlevi dönemsel olarak ve toplumdan topluma değişmekle birlikte önemini hiç kaybetmeyen aile kurumu hem kendi üyelerine hem de topluma karşı sorumludur. Sağlıklı aile ortamında yetişen bireyler toplumun ahlak, eğitim, yönetim, hukuk, ekonomi gibi alanlardaki sorunlarına çözüm olabilecekken aile yapısını bozmaya yönelen her şey toplumun da bozulmasına yol açar. Ailenin iyileştirilmesi toplumsal iyileşme anlamına da gelir.
Yani demem o ki, mutlu bir evlilik bizim hem hakkımız hem de sorumluluğumuzdur.
Kaynak: F. Betül Yılmaz Eminsoy, Diyanet Dergi
YORUMLAR